Sanctimonious İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Sanctimonious İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Sanctimonious Nedir?

Sanctimonious, sahte bir kutsallık hissi veya ahlaki üstünlük hissiyle hareket eden, kendini dindar veya ahlaki olarak gösteren kişilere verilen bir sıfattır.

Örnek Cümleler:

  1. She is always so sanctimonious, acting as if she’s morally superior to everyone else. (O her zaman öyle yalancı kutsallık gösteriyor, sanki herkesin üzerinde ahlaki açıdan üstün olduğunu düşünüyor.)
  2. The politician’s sanctimonious speeches don’t fool anyone; we all know he’s corrupt. (Politikacının sahte kutsallık içeren konuşmaları kimseyi kandırmaz; hepimiz onun yolsuz olduğunu biliyoruz.)
  3. Jane’s sanctimonious attitude toward people who don’t share her religious beliefs is really annoying. (Jane’in dini inançlarını paylaşmayan insanlara karşı sergilediği yalancı kutsallık tavrı gerçekten sinir bozucu.)
  4. His sanctimonious behavior made it clear that he was not a person to be trusted. (Onun yalancı kutsallık içeren davranışları, güvenilir bir kişi olmadığını açıkça ortaya koydu.)
  5. The priest’s sanctimonious tone during his sermon turned off many members of the congregation. (Vaazı sırasında rahibin yalancı kutsallık içeren tonu, cemaatin birçok üyesini soğuttu.)
  6. It’s easy to see through his sanctimonious facade and recognize him for the hypocrite he is. (Onun yalancı kutsallık gösteren maskesini kolayca gözlemleyerek, oyununun bir sahtekar olduğunu anlayabilirsiniz.)
  7. Her sanctimonious lecturing about the environment would carry more weight if she practiced what she preached. (Çevre konusunda yalancı kutsallık göstererek verdiği dersler daha inandırıcı olurdu eğer söylediklerini uyguluyor olsaydı.)
  8. His sanctimonious comments about the homeless reveal his lack of empathy and understanding. (Sokakta yaşayan insanlar hakkındaki yalancı kutsallık içeren yorumları, empati ve anlama eksikliğini ortaya koyuyor.)
  9. The company’s sanctimonious response to accusations of labor exploitation was not well received by the public. (İşçi sömürüsüne dair yöneltilen suçlamalara şirketin yalancı kutsallık içeren cevabı, kamuoyunda iyi karşılanmadı.)
  10. Don’t be so sanctimonious, we’ve all made mistakes in our lives. (Öyle yalancı kutsallık gösterme, hepimiz hayatımızda hatalar yaptık.)
  11. Her sanctimonious attitude toward people who eat meat is really off-putting. (Et yiyen insanlara karşı sergilediği yalancı kutsallık tavırları, gerç
  1. The politician’s sanctimonious claims of being a champion of the people ring hollow when his policies only benefit the wealthy. (Politikacının halkın şampiyonu olduğunu iddia etmesi yalancı kutsallık içeriyor, çünkü politikaları sadece zenginlerin yararına.)
  2. His sanctimonious condemnation of drug users ignores the underlying social and economic issues that lead to addiction. (Uyuşturucu kullanıcılarını yargılayan yalancı kutsallık dolu eleştirileri, bağımlılığa neden olan temel sosyal ve ekonomik sorunları görmezden geliyor.)
  3. I can’t stand the sanctimonious way he talks about his volunteer work; it’s like he’s trying to prove something. (Gönüllü çalışmaları hakkında yalancı kutsallık içeren konuşma tarzından hoşlanmıyorum; sanki bir şey kanıtlamaya çalışıyor gibi.)
  4. The teacher’s sanctimonious lectures on punctuality only served to alienate the students who struggled with timeliness. (Zamanında gelme konusunda yalancı kutsallık göstererek verdiği dersler, zamanında gelmekte zorlanan öğrencileri yalnızlaştırmaktan başka bir işe yaramadı.)
  5. Her sanctimonious attitude toward people who don’t recycle is misguided; there are many reasons why someone may not have access to recycling facilities. (Geridönüşüm yapmayan insanlara karşı sergilediği yalancı kutsallık tutumu yanlış yönlendirilmiş; geridönüşüm olanaklarına erişmeme nedeni birçok kişi için olabilir.)
  6. The politician’s sanctimonious claims of moral superiority are a thinly veiled attempt to win over religious voters. (Politikacının ahlaki üstünlüğü iddiaları, dindar seçmenleri kazanmaya yönelik açık bir girişimdir.)
  7. Her sanctimonious attitude toward people who use plastic straws ignores the larger environmental issues at play. (Plastik pipet kullanan insanlara karşı sergilediği yalancı kutsallık tavırları, oynayan daha büyük çevresel sorunları görmezden geliyor.)
  8. The company’s sanctimonious commitment to diversity is contradicted by the lack of representation in its executive leadership. (Çeşitliliğe olan yalancı kutsallık içeren taahhüdü, yönetici liderliğindeki temsizlikle çelişiyor.)
  9. I found his sanctimonious remarks about my personal life to be intrusive and inappropriate. (Kişisel hayatımla ilgili yalancı kutsallık içeren yorumları, müdahaleci ve uygunsuz buldum.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.