Reticence İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Reticence İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Reticence Nedir?

Reticence, çekingenlik, suskunluk ve gizemlilik anlamlarına gelir. İnsanların bilinçli olarak veya istemeden, belirli konularda sessiz kalmayı tercih etmesi, reticence olarak adlandırılır. Bu durum, çoğu zaman kişinin iç dünyası hakkında bilgi sahibi olmaya engel olur.

Örnek Cümleler:

  1. John’s reticence during the meeting made it difficult to understand his opinions. (John’un toplantı sırasındaki suskunluğu, fikirlerini anlamayı zorlaştırdı.)
  2. Sarah’s reticence about her personal life makes it hard for us to know her better. (Sarah’nın kişisel hayatıyla ilgili çekingenliği, onu daha iyi tanımamızı engelliyor.)
  3. His reticence on the matter left us all confused. (Konuda sessiz kalması hepimizi kafamız karışık bıraktı.)
  4. The reticence of the new employee made it hard for the team to work with him. (Yeni çalışanın çekingenliği, ekibin onunla çalışmasını zorlaştırdı.)
  5. Her reticence about her past hinted at a darker story. (Geçmişi hakkındaki sessizliği, daha karanlık bir hikayeye işaret ediyordu.)
  6. The company’s reticence about the layoffs sparked rumors among the employees. (Şirketin işten çıkarmalar konusunda sessiz kalması, çalışanlar arasında söylentilere neden oldu.)
  7. His reticence to express his feelings often leads to misunderstandings. (Duygularını ifade etme konusundaki çekingenliği, sık sık yanlış anlaşılmalara neden olur.)
  8. Her reticence in public is in stark contrast to her outgoing personality in private. (Halka açık alanlardaki sessizliği, özel yaşamındaki sosyal kişiliğiyle büyük farklılık gösteriyor.)
  9. The politician’s reticence about his policies raised concerns among his supporters. (Politikacının politikaları hakkındaki sessizliği, destekçilerinde endişe yarattı.)
  10. His reticence to ask for help often leads to him being overwhelmed with work. (Yardım isteme konusundaki çekingenliği, sık sık iş yüküyle başa çıkmakta zorlanmasına neden olur.)
  11. The reticence of the witnesses made it hard for the police to solve the case. (Tanıkların sessizliği, polisin olayı çözmesini zorlaştırdı.)
  12. The reticence of the new teacher made the students uncomfortable around her. (Yeni öğretmenin çekingenliği, öğrencilerin ona karşı rahatsız olmasına neden oldu.)
  13. His reticence to speak up in meetings often results in him being overshadowed by his colleagues. (Toplantılarda kon

uşma konusundaki çekingenliği, sık sık meslektaşları tarafından gölgede bırakılmasına neden olur.)
14. The reticence of the organization to disclose their financial information raised suspicions among investors. (Organizasyonun mali bilgilerini açıklama konusundaki sessizliği, yatırımcılar arasında şüphelere neden oldu.)

  1. Her reticence to discuss her health made her family worry about her wellbeing. (Sağlığı hakkında konuşma konusundaki sessizliği, ailesinin onun sağlığı hakkında endişelenmesine neden oldu.)
  2. The reticence of the group leader to make decisions caused delays in the project. (Grup liderinin karar verme konusundaki çekingenliği, projede gecikmelere neden oldu.)
  3. His reticence to share his ideas with the team made the brainstorming session less productive. (Fikirlerini takımıyla paylaşma konusundaki çekingenliği, beyin fırtınası oturumunu daha az üretken hale getirdi.)
  4. Her reticence to talk about her personal life created a sense of mystery around her. (Kişisel hayatı hakkında konuşmama konusundaki sessizliği, onun etrafında bir gizem hissi yarattı.)
  5. The reticence of the authorities to address the issue angered the public. (Yetkililerin konuyu ele almaktan kaçınması, halkı öfkelendirdi.)
  6. His reticence to admit his mistakes often leads to him repeating them. (Hatalarını kabul etmek konusundaki çekingenliği, sık sık aynı hataları tekrarlamasına neden olur.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.