Rarefied İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Rarefied
Rarefied, “seyreltilmiş, nadir” gibi anlamlara gelir. Bu kelime, sıklıkla fizikte ve atmosfer biliminde kullanılan bir terimdir.
Örnek cümleler:
- The air at high altitudes is so rarefied that it can be difficult to breathe. (Yüksek rakımlarda hava o kadar seyrelmiştir ki nefes almak zor olabilir.)
- He was used to the rarefied atmosphere of academic research. (O, akademik araştırmaların nadir olan havasına alışıktı.)
- Only a few people can afford to enter the rarefied world of high fashion. (Sadece birkaç kişi yüksek moda dünyasına girmeyi karşılayabilir.)
- The book club was a rarefied group, limited to only the most elite members. (Kitap kulübü nadir bir grup idi, sadece en seçkin üyelerle sınırlıydı.)
- The ideas discussed in the philosophy seminar were so rarefied that I struggled to understand them. (Felsefe seminerinde tartışılan fikirler o kadar seyreltilmişti ki anlamakta zorlandım.)
- She had never been exposed to such a rarefied atmosphere before, and found it quite intimidating. (Daha önce hiç bu kadar nadir bir havaya maruz kalmamıştı ve oldukça ürkütücü buldu.)
- The art museum was filled with rarefied paintings and sculptures from around the world. (Sanat müzesi dünyanın çeşitli yerlerinden nadir tablolar ve heykellerle doluydu.)
- The scientific discussion was so rarefied that even the experts were struggling to keep up. (Bilimsel tartışma o kadar seyreltilmişti ki uzmanlar bile ayak uydurmada zorlandı.)
- The wealthy socialite lived in a rarefied world of luxury and privilege. (Zengin sosyete kadını lüks ve ayrıcalıkların nadir dünyasında yaşıyordu.)
- The audience for this avant-garde music was quite rarefied, consisting mainly of music critics and academics. (Bu avangard müziğin izleyicileri oldukça seyrek kalmıştı, çoğunlukla müzik eleştirmenleri ve akademisyenlerden oluşuyordu.)
- The rarefied air in the mountains can be difficult to adjust to for lowland visitors. (Dağlardaki seyrelmiş hava alçaklıkta yaşayan ziyaretçiler için uyum sağlamakta zor olabilir.)
- The artist was known for creating works that explored rarefied themes and ideas. (Sanatçı nadir konular ve fikirler keşfeden eserler yaratmasıyla tanınıyordu.)
- The rarefied world of politics can be difficult to navigate for those without connections. (Siyaset dünyasının nadir dünyası bağlantısı olmayanlar için yönlendirmesi zor olabilir.)
- The scientific research being done at the lab was so rarefied that
even other scientists had trouble understanding it. (Lab’da yapılan bilimsel araştırma o kadar seyreltilmişti ki diğer bilim insanları bile anlamakta zorlandılar.)
15. The novel was set in a rarefied world of aristocrats and high society. (Roman soyluların ve yüksek sosyetenin nadir dünyasında geçiyordu.)
- The rarefied atmosphere of the elite university was both intimidating and inspiring. (Seçkin üniversitenin nadir havası hem ürkütücü hem de ilham vericiydi.)
- The rarefied discussion on quantum mechanics left most of the audience bewildered. (Kuantum mekaniği üzerine yapılan nadir tartışma çoğu izleyiciyi şaşırttı.)
- The rarefied world of haute cuisine can be both fascinating and inaccessible. (Haute cuisine dünyası nadir olabilir ve hem büyüleyici hem de ulaşılmaz olabilir.)
- The film explored the rarefied world of high finance and corporate greed. (Film yüksek finansın ve kurumsal hırsın nadir dünyasını keşfetti.)
- The rarefied air of the Himalayas is renowned for its beauty and difficulty to breathe. (Himalayaların nadir havası güzelliğiyle ve nefes almada zorluğuyla ünlüdür.)
Hemen Yorum Yaz