Rarefied İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Rarefied İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Rarefied

Rarefied, “seyreltilmiş, nadir” gibi anlamlara gelir. Bu kelime, sıklıkla fizikte ve atmosfer biliminde kullanılan bir terimdir.

Örnek cümleler:

  1. The air at high altitudes is so rarefied that it can be difficult to breathe. (Yüksek rakımlarda hava o kadar seyrelmiştir ki nefes almak zor olabilir.)
  2. He was used to the rarefied atmosphere of academic research. (O, akademik araştırmaların nadir olan havasına alışıktı.)
  3. Only a few people can afford to enter the rarefied world of high fashion. (Sadece birkaç kişi yüksek moda dünyasına girmeyi karşılayabilir.)
  4. The book club was a rarefied group, limited to only the most elite members. (Kitap kulübü nadir bir grup idi, sadece en seçkin üyelerle sınırlıydı.)
  5. The ideas discussed in the philosophy seminar were so rarefied that I struggled to understand them. (Felsefe seminerinde tartışılan fikirler o kadar seyreltilmişti ki anlamakta zorlandım.)
  6. She had never been exposed to such a rarefied atmosphere before, and found it quite intimidating. (Daha önce hiç bu kadar nadir bir havaya maruz kalmamıştı ve oldukça ürkütücü buldu.)
  7. The art museum was filled with rarefied paintings and sculptures from around the world. (Sanat müzesi dünyanın çeşitli yerlerinden nadir tablolar ve heykellerle doluydu.)
  8. The scientific discussion was so rarefied that even the experts were struggling to keep up. (Bilimsel tartışma o kadar seyreltilmişti ki uzmanlar bile ayak uydurmada zorlandı.)
  9. The wealthy socialite lived in a rarefied world of luxury and privilege. (Zengin sosyete kadını lüks ve ayrıcalıkların nadir dünyasında yaşıyordu.)
  10. The audience for this avant-garde music was quite rarefied, consisting mainly of music critics and academics. (Bu avangard müziğin izleyicileri oldukça seyrek kalmıştı, çoğunlukla müzik eleştirmenleri ve akademisyenlerden oluşuyordu.)
  11. The rarefied air in the mountains can be difficult to adjust to for lowland visitors. (Dağlardaki seyrelmiş hava alçaklıkta yaşayan ziyaretçiler için uyum sağlamakta zor olabilir.)
  12. The artist was known for creating works that explored rarefied themes and ideas. (Sanatçı nadir konular ve fikirler keşfeden eserler yaratmasıyla tanınıyordu.)
  13. The rarefied world of politics can be difficult to navigate for those without connections. (Siyaset dünyasının nadir dünyası bağlantısı olmayanlar için yönlendirmesi zor olabilir.)
  14. The scientific research being done at the lab was so rarefied that

even other scientists had trouble understanding it. (Lab’da yapılan bilimsel araştırma o kadar seyreltilmişti ki diğer bilim insanları bile anlamakta zorlandılar.)
15. The novel was set in a rarefied world of aristocrats and high society. (Roman soyluların ve yüksek sosyetenin nadir dünyasında geçiyordu.)

  1. The rarefied atmosphere of the elite university was both intimidating and inspiring. (Seçkin üniversitenin nadir havası hem ürkütücü hem de ilham vericiydi.)
  2. The rarefied discussion on quantum mechanics left most of the audience bewildered. (Kuantum mekaniği üzerine yapılan nadir tartışma çoğu izleyiciyi şaşırttı.)
  3. The rarefied world of haute cuisine can be both fascinating and inaccessible. (Haute cuisine dünyası nadir olabilir ve hem büyüleyici hem de ulaşılmaz olabilir.)
  4. The film explored the rarefied world of high finance and corporate greed. (Film yüksek finansın ve kurumsal hırsın nadir dünyasını keşfetti.)
  5. The rarefied air of the Himalayas is renowned for its beauty and difficulty to breathe. (Himalayaların nadir havası güzelliğiyle ve nefes almada zorluğuyla ünlüdür.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.