Premeditate İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Premeditate İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Premeditate İle İlgili Cümleler

Premeditate (v.): to plan or consider beforehand.

1. He premeditated his actions before executing the plan. (O planı uygulamadan önce eylemlerini önceden planladı.)

2. The murder was premeditated, as evidenced by the suspect’s detailed plans. (Cinayet önceden planlanmıştı, zanlının detaylı planlarına dayanarak.)

3. It’s important to never premeditate a crime. (Suç işlemeyi hiçbir zaman önceden planlamamak önemlidir.)

4. She didn’t premeditate her words before speaking and ended up offending her boss. (Patronunu kırmak istemeyen işçi, konuşmadan önce sözlerini önceden düşünmedi.)

5. The defendant’s lawyer argued that the crime was not premeditated, but rather a crime of passion. (Sanığın avukatı, suçun önceden planlanmadığını, tutku suçu olduğunu savundu.)

6. She was found guilty of premeditated theft and sentenced to ten years in prison. (Önceden planlanmış bir hırsızlık suçu işlediği tespit edilen kadın, on yıl hapis cezasına çarptırıldı.)

7. The killer had premeditated the murder for months before actually carrying it out. (Katil, gerçekleştirmeden önce aylarca cinayeti önceden planlamıştı.)

8. I didn’t premeditate what I was going to say, it just came out. (Söyleyeceğim şeyi önceden düşünmedim, sadece ağzımdan çıktı.)

9. The premeditated attack left several people injured. (Önceden planlanan saldırıda birkaç kişi yaralandı.)

10. The prosecution argued that the defendant’s actions were premeditated and intentional. (Dava savcısı, sanığın eylemlerinin önceden planlanmış ve kasıtlı olduğunu savundu.)

11. She spent hours premeditating her speech for the conference. (Konferans için konuşmasını saatlerce önceden düşünüp planladı.)

12. The premeditated scheme to embezzle money from the company was uncovered by auditors. (Şirketten para çalmak için önceden planlanmış düzen ortaya çıkarıldı.)

13. The judge ruled that the murder was premeditated and sentenced the defendant to life in prison. (Yargıç, cinayetin önceden planlandığını ve sanığa ömür boyu hapis cezası verdi.)

14. The premeditated arson attack destroyed the entire building. (Önceden planlanmış kundaklama saldırısı binanın tamamını yok etti.)

15. The suspect was charged with premeditated assault after it was discovered that he had planned the attack in advance. (Zanlı, saldırıyı önceden planladığı ortaya çıkınca önceden tasarlanmış saldırı suçlamasıyla yargılandı.)

16. The defense argued that the crime was not premeditated and that the defendant had acted in self-defense. (Savunma, suçun önceden planlanmadığını ve sanığın kendini savunduğunu savundu.)

17. The premeditated theft of the valuable artwork shocked the community. (Değerli sanat eserlerinin önceden planlanmış hırsızlığı toplumu şoke etti.)

18. The detective suspected that the murder was premeditated, but lacked evidence to prove it. (Detektif cinayetin önceden planlanmış olduğundan şüpheleniyordu, ancak bunu kanıtlamak için yeterli kanıtı yoktu.)

19. The premeditated cyberattack on the company’s servers caused widespread disruption to its operations. (Şirketin sunucularına önceden planlanmış bir siber saldırı, işletmelerine geniş çaplı bir kesintiye neden oldu.)

20. She regretted premeditating her breakup with her boyfriend and wished she had handled it differently. (Erkek arkadaşıyla ayrılık planını önceden yapmasından pişman oldu ve farklı şekilde ele almasını diledi.)