Pre-Eminence İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Pre-eminence
Pre-eminence kelimesi “üstünlük, öncelik, başarı” gibi anlamlara gelir. Bir şeyin diğerlerine göre daha üstün, daha önemli ya da daha başarılı olması durumunu ifade eder.
Örnek cümleler:
- John’s pre-eminence in mathematics made him stand out from his classmates. (John’un matematikteki üstünlüğü sınıf arkadaşlarından ayrılmasını sağladı.)
- The company’s pre-eminence in the industry is due to its innovative products. (Şirketin sektördeki önceliği yenilikçi ürünlerine bağlıdır.)
- Her pre-eminence in the field of science earned her numerous awards. (Bilim alanındaki önceliği sayısız ödül kazandırdı.)
- The pre-eminence of the team’s captain was evident in their successful season. (Takım kaptanının üstünlüğü başarılı sezonlarında açıkça görüldü.)
- The pre-eminence of education in shaping young minds cannot be overstated. (Genç zihinleri şekillendirmedeki eğitimin önceliği abartılamaz.)
- His pre-eminence in the music industry made him a sought-after producer. (Müzik endüstrisindeki üstünlüğü onu aranan bir yapımcı yaptı.)
- The pre-eminence of the book among its genre was recognized by literary critics. (Kitabın türü içindeki önceliği edebiyat eleştirmenleri tarafından kabul edildi.)
- The university’s pre-eminence in research is widely acknowledged. (Üniversitenin araştırmadaki üstünlüğü geniş çapta kabul edilmektedir.)
- The pre-eminence of the city’s architecture attracts tourists from all over the world. (Şehirdeki mimari önceliği dünyanın dört bir yanından turistleri çekiyor.)
- The pre-eminence of the athlete’s performance earned her a gold medal. (Sporcu performansındaki üstünlüğü ona altın madalya kazandırdı.)
- The pre-eminence of the artist’s work is reflected in the high prices they fetch at auctions. (Sanatçının eserlerinin önceliği açık artırmalarda elde ettikleri yüksek fiyatlarda görülmektedir.)
- The pre-eminence of the team’s defense was crucial in their victory. (Takımın savunmadaki önceliği zaferlerinde hayati öneme sahipti.)
- The pre-eminence of the restaurant in the city’s culinary scene is undisputed. (Şehirdeki yemek sahnesinde restoranın önceliği tartışılmaz.)
- The pre-eminence of the company’s brand is a result of its strong marketing strategies. (Şirketin markasındaki öncelik güçlü pazarlama stratejilerinin bir sonucudur.)
- The pre
-eminence of the politician’s leadership was praised by her constituents. (Politikacının liderliğindeki öncelikleri seçmenleri tarafından övüldü.)
16. The pre-eminence of the team’s coach was evident in their successful season. (Takımın antrenöründeki öncelikleri başarılı sezonlarında açıkça görüldü.)
- The pre-eminence of the company’s customer service is what sets it apart from its competitors. (Şirketin müşteri hizmetlerindeki önceliği onu rakiplerinden ayıran şeydir.)
- The pre-eminence of the university’s alumni network is a major advantage for graduates. (Üniversitenin mezun ağındaki öncelikleri mezunlar için önemli bir avantajdır.)
- The pre-eminence of the team’s star player was the key to their victory. (Takımın yıldız oyuncusundaki öncelikleri zaferlerinin anahtarıydı.)
- The pre-eminence of the company’s reputation is essential for its long-term success. (Şirketin itibarındaki öncelikleri uzun vadeli başarısı için temel bir öneme sahiptir.)
(Türkçe karşılıklarını koyuyorum ancak İngilizce cümlelerin Türkçe karşılığı tam olarak verilemeyebilir.)
Note: Renkli yazı etiketlerini burada kullanamıyorum ama İngilizce cümlelerin mavi ve kalın yazılmasını yine yapıyorum.
Hemen Yorum Yaz