Plausible İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Plausible İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Plausible

Plausible, “mantıklı, akla uygun, olası” gibi anlamlara gelir. Bir iddianın ya da önermenin gerçekliğinin kabul edilebilir olması durumunu ifade eder.

Örnek Cümleler:

1. The explanation he gave seemed plausible to me. (Verdiği açıklama bana mantıklı göründü.)
2. It is not plausible that the moon is made of cheese. (Ayın peynirden yapılmış olması olası değil.)
3. She came up with a plausible excuse for being late. (Geç kalması için mantıklı bir bahane uydurdu.)
4. The evidence presented in court was very plausible. (Mahkemede sunulan deliller çok akla uygun görünüyordu.)
5. The theory of evolution is a plausible explanation for the diversity of life on Earth. (Evrim teorisi, Dünya’daki yaşam çeşitliliğinin mantıklı bir açıklamasıdır.)
6. It’s not plausible that he forgot his own name. (Kendi adını unutması olası değil.)
7. The story he told was so implausible that no one believed him. (Anlattığı hikaye öyle mantıksızdı ki kimse ona inanmadı.)
8. The detective came up with a plausible theory about who committed the crime. (Dedektif suçu kimin işlediği konusunda mantıklı bir teori ortaya koydu.)
9. It’s plausible that aliens exist, but we have no concrete evidence to support that claim. (Uzaylıların var olması mümkün olsa da, bu iddiayı destekleyecek somut kanıtlarımız yok.)
10. The defendant’s alibi seemed plausible, but the prosecution was able to poke holes in it. (Sanığın alibisi mantıklı görünse de, savcılık onu çürütebildi.)
11. The scientific explanation for the phenomenon was plausible but still required more research to confirm. (Olayın bilimsel açıklaması mantıklıydı ancak doğrulamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardı.)
12. The idea that climate change is a hoax is not a plausible argument. (İklim değişikliğinin bir sahtekarlık olduğu fikri mantıklı bir argüman değil.)
13. The CEO presented a plausible plan for increasing company profits. (CEO, şirket karlılığını artırmak için mantıklı bir plan sundu.)
14. It is plausible that the missing item was stolen, but we need to investigate further to be sure. (Eksik olan öğenin çalınmış olması olasıdır ancak emin olmak için daha fazla araştırmaya ihtiyacımız var.)
15. The novel’s plot was plausible, which made it more enjoyable to read. (Romanın hikayesi mantıklıydı, bu da okumasını daha keyifli hale getirdi.)
16. The student’s excuse for not turning in their homework was not plausible. (Öğrencinin ödevini teslim etmeme bahanesi mantıklı değildi.)
17. It is plausible that life exists on other planets

18. The witness provided a plausible account of what happened that night. (Tanık, o gece neler olduğuna dair mantıklı bir hesap verdi.)
19. The idea of time travel may seem implausible, but some physicists believe it’s theoretically possible. (Zaman yolculuğu fikri imkansız gibi görünebilir, ancak bazı fizikçiler bunun teorik olarak mümkün olduğunu düşünüyorlar.)
20. The teacher found the student’s excuse for being absent plausible and excused them from the missed class. (Öğretmen, öğrencinin yokluğuna dair bahanesini mantıklı buldu ve kaçırılan dersten mazur gördü.)