Noblesse Oblige İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Noblesse Oblige İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Noblesse Oblige İle İlgili Cümleler

Noblesse Oblige, Fransızca kökenli bir deyimdir ve “soyluların yükümlülükleri” anlamına gelir. Bu deyim, daha üstün bir konuma sahip olanların, daha alt konumdakilere karşı sorumluluklarının olduğunu ifade eder.

1. As a wealthy businessman, he believed in noblesse oblige and donated a significant amount of his money to charity. (Zengin bir iş adamı olarak, o, noblesse oblige inancına sahipti ve önemli bir miktar parasını hayır işlerine bağışladı.)
2. It is the responsibility of those in power to use their influence for the benefit of society – this is the essence of noblesse oblige. (Güç sahibi olanların, toplumun yararına olacak şekilde etkilerini kullanmak sorumluluğu vardır – bu noblesse oblige’nin özüdür.)
3. Being born into a wealthy family comes with its own set of obligations – noblesse oblige demands that one gives back to the community. (Zengin bir aileye doğmak kendi yükümlülüklerini getirir – noblesse oblige, topluma geri verilmesini gerektirir.)
4. As a member of the royal family, she was raised with the understanding of noblesse oblige and the duty to serve her country. (Kraliyet ailesinin bir üyesi olarak, o, noblesse oblige anlayışıyla yetiştirildi ve ülkesine hizmet etme görevini üstlendi.)
5. He believed that noblesse oblige applied not only to the wealthy, but to all those in positions of power or influence. (O, noblesse oblige’nin sadece zenginlere değil, güç ya da etki sahibi olan herkese uygulandığına inanıyordu.)
6. Noblesse oblige requires that those with privilege use their advantages to benefit those less fortunate. (Noblesse oblige, ayrıcalıkları olanların, daha az şanslı olanlara fayda sağlamak için avantajlarını kullanmalarını gerektirir.)
7. She believed that her position as a successful author gave her the responsibility of promoting literacy and education – this was her noblesse oblige. (O, başarılı bir yazar olarak konumunun kendisine okuryazarlığı ve eğitimi teşvik etme sorumluluğunu verdiğine inanıyordu – bu onun noblesse oblige’siydi.)
8. The idea of noblesse oblige has been around for centuries, with many historical examples of nobles using their positions for the greater good. (Noblesse oblige fikri yüzyıllardır var olmuş ve birçok tarihi örneklerde soyluların konumlarını daha büyük bir iyilik için kullandıkları görülmüştür.)

9. He felt that his wealth came with a duty to help those in need – this was his interpretation of noblesse oblige. (O, zenginliğinin ihtiyaç sahiplerine yardım etme göreviyle geldiğine inanıyordu – bu onun noblesse oblige yorumuydu.)
10. Noblesse oblige demands that those in positions of power act with integrity and honor. (Noblesse oblige, güç ya da etki sahibi olanların dürüstlük ve onurla hareket etmelerini gerektirir.)
11. She believed that her success in the fashion industry gave her the responsibility of promoting sustainable and ethical practices – this was her noblesse oblige. (O, moda endüstrisindeki başarısının sürdürülebilir ve etik uygulamaları teşvik etme sorumluluğunu verdiğine inanıyordu – bu onun noblesse oblige’siydi.)
12. Noblesse oblige is not just a duty, but a privilege – the privilege of using one’s position to make a positive impact. (Noblesse oblige sadece bir görev değil, aynı zamanda bir ayrıcalıktır – pozisyonunu pozitif bir etki yaratmak için kullanma ayrıcalığı.)
13. He believed that noblesse oblige was not limited to the wealthy or the powerful, but extended to all those who had the means to make a difference. (O, noblesse oblige’nin sadece zenginlere ya da güçlülere özgü olmadığını, fark yaratma imkanı olan herkese uzandığına inanıyordu.)
14. Noblesse oblige requires that those with privilege use their resources and influence to make the world a better place. (Noblesse oblige, ayrıcalıkları olanların kaynaklarını ve etkilerini kullanarak dünyayı daha iyi bir yer haline getirmelerini gerektirir.)
15. She believed that her position as a successful lawyer gave her the responsibility of advocating for social justice – this was her noblesse oblige. (O, başarılı bir avukat olarak konumunun kendisine sosyal adalet savunma sorumluluğunu verdiğine inanıyordu – bu onun noblesse oblige’siydi.)
16. Noblesse oblige is about using one’s position and influence to help those who are less fortunate. (Noblesse oblige, konumunu ve etkisini daha az şanslı olanlara yardım etmek için kullanmakla ilgilidir.)
17. He believed that noblesse oblige was not just a responsibility, but a privilege that came with great power and influence. (O, noblesse oblige’nin sadece bir sorumluluk değil, büyük güç ve etkiyle birlikte gelen bir ayrıcalık olduğuna inanıyordu.)
18. Noblesse oblige requires that those with privilege use their advantages to level the playing field for those who are