Monotony İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Monotony İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Monotony (Tekdüzelik)

Monotony, aynı şeyleri tekrarlayarak can sıkıcı bir hale gelmek anlamına gelir.

1. I hate the monotony of my daily routine. (Günlük rutinimin tekdüzeliğinden nefret ediyorum.)
2. His job became a source of monotony after a few months. (Birkaç ay sonra işi tekdüzeliğin bir kaynağı haline geldi.)
3. I try to break up the monotony by doing different things on weekends. (Hafta sonları farklı şeyler yaparak tekdüzeliği kırmaya çalışıyorum.)
4. The long drive was made worse by the monotony of the scenery. (Manzaranın tekdüzeliğiyle birleşerek uzun yolculuk daha da kötü hale geldi.)
5. The monotony of the lecture put me to sleep. (Dersin tekdüzeliği beni uyuttu.)
6. The job is easy, but the monotony makes it unbearable. (İş kolaydır ancak tekdüzeliği dayanılmaz hale getirir.)
7. The repetition and monotony of the song became annoying. (Şarkının tekrarı ve tekdüzeliği rahatsız edici hale geldi.)
8. The monotony of the office job drove her to quit. (Ofis işinin tekdüzeliği onu istifa etmeye sürükledi.)
9. The monotony of the scenery on the road trip was broken up by occasional stops. (Ara sıra yapılan duraklamalarla yolculuktaki manzaranın tekdüzeliği kırıldı.)
10. The monotony of the daily commute was draining her energy. (Günlük işe gidip gelmenin tekdüzeliği enerjisini tüketiyordu.)
11. She was looking for a job that would break up the monotony of her current one. (Mevcut işinin tekdüzeliğini kıracak bir iş arıyordu.)
12. The monotony of the job made him feel like a robot. (İşin tekdüzeliği onu bir robota dönüştürmüş gibi hissettirdi.)
13. The monotony of the game made it boring after a while. (Oyunun tekdüzeliği bir süre sonra sıkıcı hale getirdi.)
14. She tried to inject some excitement into her life to combat the monotony. (Hayatına heyecan katmak için tekdüzeliğe karşı mücadele etti.)
15. The monotony of the gray sky matched his mood. (Gri gökyüzünün tekdüzeliği onun ruh haline uydu.)
16. The monotony of the assembly line work was mind-numbing. (Montaj hattı işinin tekdüzeliği beyin uyuşturucuydu.)
17. The monotony of the daily grind was getting to him. (Günlük hayatın tekdüzeliği ona dokunuyordu.)
18. The monotony of the city made her long for the countryside. (Şehirdeki tekdüzeliğe karşın, kırsalda olmayı özledi.)
19. The monotony

of the lecture made it difficult to concentrate. (Dersin tekdüzeliği konsantre olmayı zorlaştırdı.)
20. The monotony of the job made him appreciate the weekends even more. (İşin tekdüzeliği hafta sonlarını daha çok takdir etmesini sağladı.)