Lugubrious İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Lugubrious İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Lugubrious Nedir?

Lugubrious, Türkçede “hüzünlü, kederli, üzgün” anlamlarına gelen bir sıfattır.

Örnek Cümleler:

1. The lugubrious melody of the song made everyone in the room feel sad. (Şarkının hüzünlü melodisi, odadaki herkesi üzgün hissettirdi.)
2. The news of her father’s death made her feel lugubrious. (Babasının ölüm haberi onu hüzünlü hissettirdi.)
3. The lugubrious weather outside matched his somber mood. (Dışarıdaki hüzünlü hava, onun kasvetli ruh haline uygun gibiydi.)
4. The lugubrious painting depicted a funeral scene. (Hüzünlü resim, bir cenaze sahnesini tasvir ediyordu.)
5. She couldn’t help but feel lugubrious as she watched the sunset alone. (Yalnız başına gün batımını izlerken hüzünlü hissetmemek için elinden bir şey gelmedi.)
6. The lugubrious atmosphere of the abandoned house gave her chills. (Terk edilmiş evin hüzünlü atmosferi ona ürperti verdi.)
7. The lugubrious tone of his voice made it clear that he was upset. (Ses tonundaki hüzünlü ifade, onun üzgün olduğunu açıkça gösteriyordu.)
8. The lugubrious story she told us made us all tear up. (Anlattığı hüzünlü hikaye hepimizi gözyaşlarına boğdu.)
9. The lugubrious expression on her face revealed that she had been through a lot. (Yüzündeki hüzünlü ifade, çok şey yaşadığını ortaya koyuyordu.)
10. The lugubrious sound of the rain tapping against the window made her feel lonely. (Pencereye vuran yağmurun hüzünlü sesi, onu yalnız hissettirdi.)
11. The lugubrious sight of the war-torn city broke her heart. (Savaşın yıkıntıları içinde kalmış şehrin hüzünlü manzarası, onun kalbini kırdı.)
12. The lugubrious poem she wrote was a reflection of her troubled soul. (Yazdığı hüzünlü şiir, sıkıntılı ruh halinin bir yansımasıydı.)
13. The lugubrious aura of the haunted house scared them off. (Perili evin hüzünlü havası, onları korkuttu.)
14. The lugubrious melody of the requiem brought tears to her eyes. (Rekviyem’in hüzünlü melodisi, onun gözlerinde yaşlara neden oldu.)
15. The lugubrious silence between them made her realize that something was wrong. (Aralarındaki hüzünlü sessizlik, ona bir şeylerin yanlış olduğunu fark ettirdi.)
16. The lugubrious news of the pandemic’s toll on human life was heartbreaking. (Salgının insan hayatına verdiği h

as beenilerin hüzünlü haberi yürek burktu.)
17. The lugubrious expression on his face showed that he was mourning the loss of his best friend. (Yüzündeki hüzünlü ifade, en iyi arkadaşını kaybettiği için yas tuttuğunu gösteriyordu.)

18. The lugubrious scene of the old couple holding hands at the cemetery touched her heart. (Mezarlıkta el ele tutuşan yaşlı çiftin hüzünlü manzarası, onun kalbini dokundu.)
19. The lugubrious tale of the abandoned puppy left her feeling sorry for the little creature. (Terk edilmiş köpeğin hüzünlü hikayesi, küçük yaratığa üzüldürdü.)
20. The lugubrious mood of the play made her wish she hadn’t come to see it. (Oyunun hüzünlü atmosferi, onun gelip izlememiş olmasını dilediği bir hale getirdi.)