Loquacity-Loquaciousness İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Loquacity / Loquaciousness
Loquacity, konuşkanlık, sözün çokluğu anlamına gelir. Loquaciousness, ise loquacity kelimesinin eylem hali olarak, konuşkanlık ve sık sık konuşma eylemi anlamına gelir.
Örnek cümleler:
- She was known for her loquacity, often talking for hours on end. (O, konuşkanlığı ile tanınırdı, saatlerce konuşurdu.)
- His loquaciousness was getting on my nerves, I couldn’t get a word in edgewise. (Onun konuşkanlığı sinirlerimi bozuyordu, araya bir kelime bile sokamıyordum.)
- Her loquacity was a blessing in disguise, it helped her make new friends easily. (Onun konuşkanlığı adeta gizli bir nimetti, yeni arkadaşlar edinmesine yardımcı oldu.)
- His loquaciousness was a liability in the courtroom, he couldn’t control his urge to talk. (Onun konuşkanlığı mahkemede bir dezavantajdı, konuşma isteğini kontrol edemiyordu.)
- Despite her loquacity, she was a great listener and gave sound advice. (Konuşkanlığına rağmen, o harika bir dinleyiciydi ve sağlam tavsiyeler verirdi.)
- His loquacity was a reflection of his nervousness, he couldn’t stand silence. (Onun konuşkanlığı, sinirli yapısının bir yansımasıydı, sessizliğe dayanamıyordu.)
- The politician’s loquacity was seen as a sign of insincerity, he couldn’t keep his promises. (Politikacının konuşkanlığı, samimiyetsizliğinin bir işareti olarak görüldü, sözlerini tutamıyordu.)
- Her loquacity was infectious, everyone around her couldn’t stop talking. (Onun konuşkanlığı bulaşıcıydı, etrafındaki herkes konuşmaktan vazgeçemiyordu.)
- His loquaciousness was a way of covering up his insecurities, he didn’t want to appear vulnerable. (Onun konuşkanlığı, kendindeki güvensizlikleri örtmek için bir yoldu, zayıf görünmek istemiyordu.)
- Despite her loquacity, she was a woman of few words when it came to her personal life. (Konuşkanlığına rağmen, kişisel hayatıyla ilgili olarak az kelime kullanan bir kadındı.)
- His loquaciousness was a sign of his intelligence, he had a vast knowledge on various topics. (Onun konuşkanlığı, zekasının bir işaretiydi, çeşitli konularda geniş bir bilgi birikimine sahipti.)
- Her loquacity made her a great storyteller, she could keep people entertained for hours. (Onun konuşkanlığı onu harika bir hikaye anlatıcısı yaptı, insanları saatlerce eğlendirebilirdi.)
- His loquaciousness was a result of his
- need for attention, he always wanted to be the center of the conversation. (Onun konuşkanlığı, ilgiye olan ihtiyacından kaynaklanıyordu, her zaman konuşmanın merkezinde olmak istiyordu.)
- Despite his loquaciousness, he had a hard time expressing his emotions. (Konuşkanlığına rağmen, duygularını ifade etmekte zorlanıyordu.)
- Her loquacity was a result of her passion for her job, she loved talking about her work. (Onun konuşkanlığı, işine olan tutkusundan kaynaklanıyordu, işinden konuşmayı seviyordu.)
- His loquaciousness made him a great salesperson, he could sell anything to anyone. (Onun konuşkanlığı, onu harika bir satıcı yaptı, herkesi herhangi bir şeyi satın almaya ikna edebilirdi.)
- Despite her loquacity, she was a great listener and could pick up on people’s emotions easily. (Konuşkanlığına rağmen, harika bir dinleyiciydi ve insanların duygularını kolayca anlayabilirdi.)
- His loquaciousness was seen as a sign of arrogance, he always had to have the last word. (Onun konuşkanlığı, kibirli olmasının bir işareti olarak görüldü, her zaman son sözü söylemek istiyordu.)
- Despite their loquacity, the group was able to come to a consensus on the issue. (Konuşkanlıklarına rağmen, grup konuda uzlaşmayı başardı.)
- Her loquacity was a result of her nervousness, she talked a lot to fill the awkward silences. (Onun konuşkanlığı, sinirli yapısından kaynaklanıyordu, garip sessizlikleri doldurmak için çok konuşuyordu.)
Hemen Yorum Yaz