Long-Standing İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Long-standing Nedir?
Long-standing, Türkçe’de “uzun süredir var olan, köklü” gibi anlamlara gelir.
Örnek cümleler:
- Her long-standing relationship has its ups and downs. (Her köklü ilişkinin iniş çıkışları vardır.)
- The long-standing traditions of their community were proudly upheld. (Topluluklarının köklü gelenekleri gururla sürdürüldü.)
- He was a member of the long-standing club for over a decade. (O, on yılı aşkın bir süredir var olan kulübün üyesiydi.)
- The company has a long-standing reputation for quality. (Şirket kalite konusunda uzun süredir var olan bir üne sahip.)
- She had a long-standing interest in art, which eventually led her to become a painter. (Sanata olan uzun süredir var olan ilgisi, onu sonunda bir ressam yapmaya yönlendirdi.)
- The long-standing conflict between the two countries was finally resolved. (İki ülke arasındaki uzun süredir var olan çatışma sonunda çözüldü.)
- Their long-standing friendship was put to the test when they had a disagreement. (Arkadaşlıkları, bir anlaşmazlık yaşadıklarında sınandı.)
- The city has a long-standing history that dates back centuries. (Şehir, yüzyıllara kadar uzanan köklü bir tarihe sahiptir.)
- The long-standing debate about the issue continues to divide the community. (Mesele hakkındaki uzun süredir var olan tartışma, topluluğu hala bölmeye devam ediyor.)
- The organization has a long-standing commitment to improving the lives of children. (Kuruluş, çocukların hayatını iyileştirmeye yönelik uzun süredir var olan bir taahhüdü var.)
- His long-standing dream was to become a pilot, and he finally achieved it. (Pilot olmak için uzun süredir var olan hayali vardı ve sonunda başardı.)
- The long-standing problem with the water supply was finally fixed. (Su kaynağı ile ilgili uzun süredir var olan sorun sonunda çözüldü.)
- Their
long-standing family business had been passed down through generations. (Köklü aile işi, nesiller boyunca devredilmişti.)
14. The long-standing political party had been in power for decades. (Uzun süredir var olan siyasi parti, on yıllardır iktidardaydı.)
- The long-standing conflict between the two neighbors was finally resolved with a compromise. (İki komşu arasındaki uzun süredir var olan çatışma, bir uzlaşmayla sonunda çözüldü.)
- The museum has a long-standing collection of rare artifacts. (Müze, nadir eserlerden oluşan uzun süredir var olan bir koleksiyona sahiptir.)
- Her long-standing illness made it difficult for her to carry out daily tasks. (Uzun süredir var olan hastalığı, günlük görevlerini yerine getirmeyi zorlaştırıyordu.)
- The university has a long-standing reputation for excellence in research. (Üniversite, araştırmada mükemmeliyet konusunda uzun süredir var olan bir üne sahiptir.)
- The long-standing cultural traditions of the region were celebrated with a festival. (Bölgenin köklü kültürel gelenekleri, bir festivalle kutlandı.)
- Their long-standing disagreement about politics led to the end of their friendship. (Siyasetle ilgili uzun süredir var olan anlaşmazlıkları, arkadaşlıklarının sonuna neden oldu.)
Hemen Yorum Yaz