Long-Standing İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Long-Standing İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Long-standing Nedir?

Long-standing, Türkçe’de “uzun süredir var olan, köklü” gibi anlamlara gelir.

Örnek cümleler:

  1. Her long-standing relationship has its ups and downs. (Her köklü ilişkinin iniş çıkışları vardır.)
  2. The long-standing traditions of their community were proudly upheld. (Topluluklarının köklü gelenekleri gururla sürdürüldü.)
  3. He was a member of the long-standing club for over a decade. (O, on yılı aşkın bir süredir var olan kulübün üyesiydi.)
  4. The company has a long-standing reputation for quality. (Şirket kalite konusunda uzun süredir var olan bir üne sahip.)
  5. She had a long-standing interest in art, which eventually led her to become a painter. (Sanata olan uzun süredir var olan ilgisi, onu sonunda bir ressam yapmaya yönlendirdi.)
  6. The long-standing conflict between the two countries was finally resolved. (İki ülke arasındaki uzun süredir var olan çatışma sonunda çözüldü.)
  7. Their long-standing friendship was put to the test when they had a disagreement. (Arkadaşlıkları, bir anlaşmazlık yaşadıklarında sınandı.)
  8. The city has a long-standing history that dates back centuries. (Şehir, yüzyıllara kadar uzanan köklü bir tarihe sahiptir.)
  9. The long-standing debate about the issue continues to divide the community. (Mesele hakkındaki uzun süredir var olan tartışma, topluluğu hala bölmeye devam ediyor.)
  10. The organization has a long-standing commitment to improving the lives of children. (Kuruluş, çocukların hayatını iyileştirmeye yönelik uzun süredir var olan bir taahhüdü var.)
  11. His long-standing dream was to become a pilot, and he finally achieved it. (Pilot olmak için uzun süredir var olan hayali vardı ve sonunda başardı.)
  12. The long-standing problem with the water supply was finally fixed. (Su kaynağı ile ilgili uzun süredir var olan sorun sonunda çözüldü.)
  13. Their

long-standing family business had been passed down through generations. (Köklü aile işi, nesiller boyunca devredilmişti.)
14. The long-standing political party had been in power for decades. (Uzun süredir var olan siyasi parti, on yıllardır iktidardaydı.)

  1. The long-standing conflict between the two neighbors was finally resolved with a compromise. (İki komşu arasındaki uzun süredir var olan çatışma, bir uzlaşmayla sonunda çözüldü.)
  2. The museum has a long-standing collection of rare artifacts. (Müze, nadir eserlerden oluşan uzun süredir var olan bir koleksiyona sahiptir.)
  3. Her long-standing illness made it difficult for her to carry out daily tasks. (Uzun süredir var olan hastalığı, günlük görevlerini yerine getirmeyi zorlaştırıyordu.)
  4. The university has a long-standing reputation for excellence in research. (Üniversite, araştırmada mükemmeliyet konusunda uzun süredir var olan bir üne sahiptir.)
  5. The long-standing cultural traditions of the region were celebrated with a festival. (Bölgenin köklü kültürel gelenekleri, bir festivalle kutlandı.)
  6. Their long-standing disagreement about politics led to the end of their friendship. (Siyasetle ilgili uzun süredir var olan anlaşmazlıkları, arkadaşlıklarının sonuna neden oldu.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.