Lonesome İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Lonesome
Lonesome, Türkçe’de “yalnız” anlamına gelir.
- I feel lonesome when I’m away from my family. (Ailemden uzakta olduğumda yalnız hissederim.)
- The lonesome traveler wandered through the empty streets. (Yalnız gezgin boş sokaklarda dolaştı.)
- She lived a lonesome life in a small village. (Küçük bir köyde yalnız bir hayat yaşadı.)
- The lonesome cry of a wolf echoed through the valley. (Bir kurdun yalnız çığlığı vadide yankılandı.)
- He looked out the window, feeling lonesome and lost. (Pencereden dışarıya baktı, yalnız ve kaybolmuş hissediyordu.)
- Being lonesome can sometimes be a good thing. (Yalnız olmak bazen iyi bir şey olabilir.)
- The lonesome cowboy rode off into the sunset. (Yalnız kovboy güneşin batışına doğru yola çıktı.)
- She felt lonesome in the big city. (Büyük şehirde yalnız hissetti.)
- He sang a lonesome song about lost love. (Kaybedilen aşk hakkında yalnız bir şarkı söyledi.)
- The lonesome old man spent his days sitting on the porch. (Yalnız yaşlı adam günlerini verandada oturarak geçirdi.)
- Even though he was surrounded by people, he felt lonesome. (İnsanlarla çevrili olsa da yalnız hissetti.)
- She walked through the lonesome forest, searching for her way home. (Eve dönüş yolunu ararken yalnız ormanın içinden yürüdü.)
- The lonesome sound of a violin filled the empty room. (Kemanın yalnız sesi boş odanın içini doldurdu.)
- He felt lonesome without his best friend by his side. (En iyi arkadaşı yanında olmadan yalnız hissetti.)
- The lonesome cat meowed outside the door. (Kapının dışında yalnız kedi miyavladı.)
- The lonesome child sat on the swing, watching the other kids play. (Diğer çocukların oynamasını izleyen yalnız çocuk sallanmaktaydı.)
- The lonesome flower bloomed in the middle of the desert. (Yalnız çiçek çölün ortasında açtı.)
- He listened to the lonesome sound of the train whistle. (Tren düdüğünün yalnız sesini dinledi.)
- The lonesome soldier missed his family back home. (Yalnız asker evdeki ailesini özledi.)
- She wrote a lonesome poem about the passing of time. (Zamanın geçişine dair yalnız bir şiir yazdı.)
- The lonesome hiker enjoyed the solitude of the mountains. (Yalnız yürüyüşçü dağların sessizliğinin keyfini çıkardı.)
- He felt lonesome after his breakup with his girlfriend. (Kız arkadaşıyla ayrıldıktan sonra yalnız hissetti.)
- The lonesome tree stood alone in the middle of the field. (Yalnız ağaç tarlanın ortasında tek başına duruyordu.)
- She watched the lonesome bird fly away into the sunset. (Yalnız kuşun batıya doğru uçtuğunu izledi.)
- The lonesome piano played a melancholic melody. (Yalnız piyano hüzünlü bir melodi çaldı.)
- He spent a lonesome night in the hotel room, missing his family. (Ailesini özleyerek otel odasında yalnız bir gece geçirdi.)
- The lonesome snowman stood in the empty field. (Boş arazide yalnız kar adamı duruyordu.)
- She felt lonesome after her best friend moved away. (En iyi arkadaşı taşındıktan sonra yalnız hissetti.)
- The lonesome sound of a church bell echoed through the small town. (Kilise çanının yalnız sesi küçük kasabanın içinde yankılandı.)
- He found comfort in the lonesome sounds of nature. (Doğanın yalnız seslerinde huzur buldu.)
Hemen Yorum Yaz