Lackey İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Lackey İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Lackey (noun):

A person who is willing to do anything for someone else, often without receiving anything in return.

  1. My friend is a real lackey, always doing whatever her boss asks without question. (Arkadaşım gerçek bir uşak, patronunun sorgusuz sualsiz istediği her şeyi yapıyor.)
  2. He was considered the CEO’s lackey, always doing his bidding. (O, CEO’nun uşağı olarak kabul ediliyordu, her zaman onun emirlerini yerine getiriyordu.)
  3. I’m not going to be your lackey and do all your work for you. (Ben senin uşağın olmayacağım ve senin işini yapmayacağım.)
  4. She was sick of being treated like a lackey by her boss. (Patronu tarafından bir uşak gibi muamele görmekten bıkmıştı.)
  5. He didn’t want to be seen as a lackey, so he refused to do anything his boss asked. (O, bir uşak olarak görülmek istemediği için patronunun istediği hiçbir şeyi yapmayı reddetti.)
  6. The lackey eagerly followed his master’s every command. (Uşak ustasının her emrini istekle takip etti.)
  7. The company’s lackeys were always at the CEO’s beck and call. (Şirketin uşakları her zaman CEO’nun emrindeydi.)
  8. She was tired of being treated like a lackey and decided to quit her job. (Patronu tarafından bir uşak gibi muamele görmekten yorulmuş ve işinden istifa etmeye karar vermişti.)
  9. The lackey was grateful for the opportunity to work for his master. (Uşak ustası için çalışma fırsatından memnun kalmıştı.)
  10. He felt like a lackey, always having to do whatever his boss asked him to do. (Patronunun istediği her şeyi yapmak zorunda kaldığı için bir uşak gibi hissetti.)
  11. The lackeys were tasked with carrying out the CEO’s orders. (Uşaklar CEO’nun emirlerini yerine getirmekle görevlendirildi.)
  12. She refused to be treated like a lackey and demanded respect from her boss. (Patronu tarafından bir uşak gibi muamele görmeyi reddetti ve saygı talep etti.)
  13. The lackey worked tirelessly to please his master. (Uşak ustasını memnun etmek için özveriyle çalıştı.)
  14. The company’s lackeys were often overworked and underpaid. (Şirketin uşakları sık sık fazla çalıştırılıp az ödenirdi.)
  15. He felt like a lackey, always having to clean up after his boss’s messes. (Patronunun dağıttığı her şeyi temizlemek zorunda kaldığı için bir uşak gibi hissetti.)
  16. The lackeys were the first to be blamed when something went wrong. (Uşaklar bir şeyler yanlış gittiğinde ilk suçlananlardı.)
  17. She couldn’t

stand being treated like a lackey and decided to confront her boss about it. (Patronu tarafından bir uşak gibi muamele görmeye dayanamadı ve konu hakkında patronuyla yüzleşmeye karar verdi.)
18. The lackey was rewarded for his loyalty to his master. (Uşak ustasına olan sadakati için ödüllendirildi.)

  1. The company’s lackeys were often taken for granted and not appreciated. (Şirketin uşakları genellikle göz ardı edilir ve takdir edilmez.)
  2. He didn’t want to be seen as a lackey, so he started standing up for himself and refusing to do things he didn’t want to do. (O, bir uşak olarak görülmek istemediği için kendisi için mücadele etmeye ve istemediği şeyleri yapmayı reddetmeye başladı.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.