Kowtow To İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Kowtow To İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Kowtow To İle İlgili Cümleler

Kowtow To kelimesi Çincede “baş eğmek, boyun eğmek” anlamına gelir. Kelime, genellikle birisi önünde büyük bir saygı göstermek veya ona itaat etmek için kullanılır.

1. He refused to kowtow to his boss’s unreasonable demands. (Patronunun mantıksız taleplerine boyun eğmeyi reddetti.)
2. The king demanded that everyone kowtow to him. (Kral herkesin kendisine saygı göstermesini istedi.)
3. I won’t kowtow to anyone just because of their status. (Kimliği nedeniyle hiç kimseye boyun eğmeyeceğim.)
4. The employee felt like he had to kowtow to his boss to keep his job. (Çalışan, işini korumak için patronuna saygı göstermek zorunda hissetti.)
5. She didn’t kowtow to societal pressure and pursued her own dreams. (Toplumsal baskıya boyun eğmedi ve kendi hayallerini takip etti.)
6. Some people kowtow to celebrities, but I don’t see the point. (Bazı insanlar ünlülere saygı gösterirler, ama ben bunun anlamını göremiyorum.)
7. The diplomat had to kowtow to the foreign dignitary to maintain good relations. (Diplomat, iyi ilişkileri sürdürmek için yabancı devlet adamına saygı göstermek zorunda kaldı.)
8. She felt like she had to kowtow to her in-laws to keep the peace. (Huzuru korumak için kayınvalidesine saygı göstermek zorunda olduğunu hissetti.)
9. He refused to kowtow to the bullies and stood up for himself. (Zorbalara boyun eğmeyi reddetti ve kendini savundu.)
10. She felt like she had to kowtow to her husband’s every demand. (Kocasının her isteğine boyun eğmek zorunda olduğunu hissetti.)
11. The company kowtowed to the demands of its investors. (Şirket, yatırımcıların taleplerine boyun eğdi.)
12. He refused to kowtow to the oppressive regime. (Baskıcı rejime boyun eğmeyi reddetti.)
13. She felt like she had to kowtow to her mother-in-law’s traditional beliefs. (Kayınvalidesinin geleneksel inançlarına saygı göstermek zorunda olduğunu hissetti.)

<

14. The politician kowtowed to the party’s leadership to maintain her position. (Siyasetçi, pozisyonunu korumak için parti liderliğine saygı gösterdi.)
15. He felt like he had to kowtow to his boss’s every whim. (Patronunun her hevesine boyun eğmek zorunda olduğunu hissetti.)
16. The athlete refused to kowtow to the pressure of winning and maintained her integrity. (Sporcu, kazanma baskısına boyun eğmeyi reddetti ve dürüstlüğünü korudu.)
17. The artist refused to kowtow to the demands of the art world and created what she wanted. (Sanatçı, sanat dünyasının taleplerine boyun eğmeyi reddetti ve istediği şeyi yarattı.)
18. He refused to kowtow to his parents’ expectations and pursued his own path. (Ebeveynlerinin beklentilerine boyun eğmeyi reddetti ve kendi yolunu takip etti.)
19. The student felt like she had to kowtow to the teacher to get a good grade. (Öğrenci, iyi bir not almak için öğretmene saygı göstermek zorunda olduğunu hissetti.)
20. The employee felt like he had to kowtow to the company’s culture to fit in. (Çalışan, uyum sağlamak için şirket kültürüne saygı göstermek zorunda olduğunu hissetti.)
21. She refused to kowtow to the beauty standards of the fashion industry and embraced her own unique look. (Moda endüstrisinin güzellik standartlarına boyun eğmeyi reddetti ve kendine özgü görünümünü benimsedi.)
22. The employee felt like he had to kowtow to his boss’s personal opinions to keep his job. (Çalışan, işini korumak için patronunun kişisel görüşlerine saygı göstermek zorunda hissetti.)
23. The citizens refused to kowtow to the dictator and staged a revolution. (Vatandaşlar, diktatöre boyun eğmeyi reddetti ve devrim yaptılar.)
24. The team captain demanded that everyone kowtow to her leadership. (Takım kaptanı, herkesin liderliğine saygı göstermesini istedi.)
25. He felt like he had to kowtow to his girlfriend’s wishes to keep the relationship going. (İlişkiyi devam ettirmek için kız arkadaşının isteklerine boyun eğmek zorunda olduğunu hissetti.)
26. The chef refused to kowtow to the critics and continued to cook the food she loved. (Şef, eleştirmenl