İnward İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Word: Inward
Meaning: Towards the inside; coming from within.
Example sentences:
- In English: He took an inward breath before diving into the water.
In Turkish: Yüzmeden önce içine bir nefes aldı. - In English: The company is focused on inward investment.
In Turkish: Şirket içe doğru yatırıma odaklanmış durumda. - In English: She directed her inward thoughts towards her goals.
In Turkish: İç düşüncelerini hedeflerine doğru yönlendirdi. - In English: The car had an inward dent on the driver’s side door.
In Turkish: Arabanın sürücü tarafındaki kapısında içe doğru bir çökme vardı. - In English: The artist’s inward feelings were expressed in his paintings.
In Turkish: Sanatçının iç düşünceleri tablolarında ifade ediliyordu. - In English: The child turned his inward thoughts into a story.
In Turkish: Çocuk iç düşüncelerini bir hikayeye dönüştürdü. - In English: The company is undergoing an inward transformation.
In Turkish: Şirket içe doğru bir dönüşüm geçiriyor. - In English: She tried to keep her inward emotions under control.
In Turkish: İç duygularını kontrol altında tutmaya çalıştı. - In English: He has an inward sense of humor that not everyone understands.
In Turkish: Herkesin anlamadığı içe dönük bir mizah anlayışı var. - In English: She had an inward feeling that something was wrong.
In Turkish: Bir şeylerin yanlış olduğu içine doğan bir hissi vardı. - In English: He focused his attention inward, ignoring the distractions around him.
In Turkish:
Dikkatini iç dünyasına odakladı, etrafındaki dikkat dağıtıcıları görmezden geldi. - In English: His inward reflection helped him make an important decision.
In Turkish: İç düşünceleri, önemli bir karar vermesine yardımcı oldu. - In English: She had an inward struggle with herself before speaking her mind.
In Turkish: Düşüncelerini söylemeden önce kendisiyle içsel bir mücadele yaşadı. - In English: He felt an inward satisfaction after completing the task.
In Turkish: Görevi tamamladıktan sonra içsel bir memnuniyet hissetti. - In English: She had an inward fear of public speaking.
In Turkish: Konuşma yapma korkusu vardı içinde. - In English: He was drawn inward, focusing on his own thoughts.
In Turkish: İç dünyasına çekilip, kendi düşüncelerine odaklandı. - In English: The book offers an inward look at the author’s personal struggles.
In Turkish: Kitap, yazarın kişisel mücadelelerine içsel bir bakış sunuyor. - In English: The painting had an inward glow that drew the viewer in.
In Turkish: Tabloda içe doğru bir ışıltı vardı ve seyirciyi içine çekti. - In English: The singer’s inward passion was evident in her performance.
In Turkish: Şarkıcının içsel tutkusu performansında açıkça görülüyordu. - In English: She had an inward curiosity about the world around her.
In Turkish: Çevresindeki dünya hakkında içsel bir merakı vardı. - In English: He tried to keep his inward thoughts to himself.
In Turkish: İç düşüncelerini kendine saklamaya çalıştı. - In English: She had an inward feeling of regret for not pursuing her dreams.
<
Hemen Yorum Yaz