İnsoluble İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
İnsoluble Nedir?
İnsoluble, Türkçe karşılığı çözünmez olan bir İngilizce kelime olarak tanımlanabilir. Maddelerin suda veya diğer çözücülerde erimeyip, çözünmediği durumlarda kullanılır.
Örnek Cümleler:
- The sand is insoluble in water. (Kum, su içinde çözünmez.)
- Oil is insoluble in water. (Yağ, su içinde çözünmez.)
- Cellulose is an insoluble fiber. (Selüloz, çözünmez bir lif türüdür.)
- Cholesterol is insoluble in blood. (Kolesterol, kanda çözünmez.)
- Many minerals are insoluble in water. (Birçok mineral, suda çözünmez.)
- The substance was insoluble even in hot water. (Madde, sıcak su içinde bile çözünmezdi.)
- Insoluble salts are often found in natural water sources. (Çözünmez tuzlar genellikle doğal su kaynaklarında bulunur.)
- Some medications are insoluble in the digestive system. (Bazı ilaçlar, sindirim sisteminde çözünmezler.)
- The powder formed insoluble clumps when mixed with water. (Toz, suyla karıştırıldığında çözünmez topaklar oluşturdu.)
- The company produced an insoluble material for industrial use. (Şirket, endüstriyel kullanım için çözünmez bir malzeme üretti.)
- Insoluble fibers are important for maintaining digestive health. (Çözünmez lifler, sindirim sağlığını korumak için önemlidir.)
- The chemical compound was insoluble in all solvents tested. (Kimyasal bileşik, test edilen tüm çözücülerde çözünmezdi.)
- The dye is insoluble in water, but it can be dissolved in alcohol. (Boya, su içinde çözünmez ancak alkol içinde çözülebilir.)
- The metal is insoluble in acid. (Metal, asitte çözünmez.)
- The researchers discovered an insoluble protein in the brain. (Araştırmacılar, beyinde çözünmez bir protein keşfettiler.)
- The chemical reaction produced an insoluble precipitate. (Kimyasal reaksiyon, çözünmez bir çökelti üretti.)
- Insoluble substances can cause blockages in pipes and drains. (Çözünmez maddeler, boruları ve drenajları tıkayabilir.)
- The insoluble fiber helped regulate my bowel movements. (Çözünmez lifler, bağırsak hareketlerimi düzenlememe yardımcı oldu.)
- The salt was insoluble in the solvent used for the experiment. (Tuz, deney için kullanılan çözücüde çözünmezdi.)
- Insoluble problems require creative solutions. (Çözünmez sorunlar yaratıcı çözümler gerektirir.)
İnsoluble Kelimesinin Diğer Kullanımları
- Insoluble fiber is found in many fruits and vegetables. (Çözünmez lifler birçok meyve ve sebzede bulunur.)
- The team faced an insoluble problem with the project. (Ekip, projede çözülemeyen bir sorunla karşı karşıya kaldı.)
- The issue at hand is insoluble without more information. (Elimizdeki sorun, daha fazla bilgi olmadan çözülemez.)
- The artist’s work often explores the insoluble mysteries of life. (Sanatçının çalışmaları genellikle hayatın çözülemeyen sırlarını keşfeder.)
- The conflict between the two nations seemed insoluble. (İki ülke arasındaki çatışma çözümsüz görünüyordu.)
- The chemical reaction resulted in an insoluble residue. (Kimyasal reaksiyon, çözünmez bir kalıntıya neden oldu.)
- The problem of poverty is an insoluble issue for many countries. (Yoksulluk sorunu birçok ülke için çözülemeyen bir sorundur.)
- The insoluble compound formed a white precipitate. (Çözünmez bileşik, beyaz bir çökelti oluşturdu.)
- The mathematician worked tirelessly on an insoluble proof. (Matematikçi, çözümsüz bir ispat üzerinde çaba harcadı.)
- The company faced an insoluble financial crisis. (Şirket, çözülemeyen bir mali krizle karşı karşıya kaldı.)
- The insoluble mystery of the missing artifact still remains unsolved. (Kayıp eserin çözülemeyen sırrı hala çözülemedi.)
- The patient’s condition presented an insoluble medical challenge. (Hastanın durumu, çözülemeyen tıbbi bir zorluk oluşturdu.)
- The detective was stumped by an insoluble case. (Dedektif, çözümsüz bir vakada çıkmaza girdi.)
- The scientist was awarded a prize for solving an insoluble problem. (Bir çözümsüz sorunu çözdüğü için bilim adamı ödül kazandı.)
- The insoluble conflict between the two groups led to violence. (İki grup arasındaki çözümsüz çatışma şiddete yol açtı.)
- The student struggled with an insoluble math problem. (Öğrenci, çözümsüz bir matematik sorunuyla mücadele etti.)
- The professor posed an insoluble philosophical question to the class. (Profesör, sınıfa çözümsüz bir felsefi soru sordu.)
- The company’s failure was due to an insoluble management problem. (Şirketin başarısızlığı, çözülemeyen bir yönetim sorunundan kaynaklandı.)
- The politician faced an insoluble ethical dilemma. (Politikacı, çözülemeyen bir etik ikilemle karşı kar
Hemen Yorum Yaz