İnopportuneness, İnopportunity İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İnopportuneness, İnopportunity İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Definition:

İnopportuneness, ingilizce olarak “inopportuneness” kelimesi, bir şeyin yanlış zamanda veya yanlış yerde olması durumunu ifade eder. Bu kelime, bir eylemin uygun zamanda yapılmaması veya fırsatın kaçırılması anlamına da gelir.

Examples:

  1. She chose an inopportune time to ask for a raise. (O, zamana uygun olmayan bir zamanda zam istemek için seçti.)
  2. His inopportunity ruined the surprise party. (Onun yanlışlıkla şaşırtma partisini mahvetti.)
  3. The storm hit at an inopportune moment, causing a power outage. (Fırtına uygun olmayan bir anda geldi ve elektrik kesintisine neden oldu.)
  4. The athlete’s injury came at an inopportune time, just before the championship. (Sporcunun yaralanması şampiyonadan hemen önce uygun olmayan bir zamanda meydana geldi.)
  5. The company’s inopportune announcement caused panic among investors. (Şirketin zamansız açıklaması yatırımcılar arasında panik yarattı.)
  6. His inopportunity to act quickly led to a missed opportunity. (Hızlı davranmama fırsatın kaçırılmasına neden oldu.)
  7. The delay was an inopportune setback for the project. (Gecikme proje için uygun olmayan bir aksilikti.)
  8. His inopportune comment caused an awkward silence in the room. (Onun zamansız yorumu odada garip bir sessizliğe neden oldu.)
  9. The inopportune rain ruined the outdoor wedding. (Uygun olmayan yağmur açık hava düğününü mahvetti.)
  10. Her inopportune phone call interrupted an important meeting. (Onun uygun olmayan telefonu önemli bir toplantıyı kesintiye uğrattı.)
  11. The politician’s inopportune statement caused a public relations disaster. (Politikacının zamansız açıklaması bir kamu ilişkileri felaketine neden oldu.)
  12. The traffic was an inopportune obstacle on the way to the airport. (Trafik havaalanına giderken uygun olmayan bir engeldi.)
  13. His inopportune arrival caused a disruption in the ceremony. (Onun zamansız varışı törende bir aksaklığa neden oldu.)
  14. The inopportuneness of the situation made it difficult to find a solution. (Durumun uygun olmaması bir çözüm bulmayı zorlaştırdı.)
  15. The weather’s inopportuneness canceled the outdoor concert. (Hava koşullarının uygun olmaması açık hava konserini iptal etti.)
  16. Her inopportune joke offended some of the guests. (Onun zamansız şakası bazı konukları incitti.)
  17. The inopportuneness of his arrival meant that he missed the beginning of the movie. (Onun zamansız varışı, filmin başlangıcını

kaçırmasına neden oldu.)
18. The inopportune timing of the presentation caused confusion among the audience. (Sunumun uygun olmayan zamanlaması seyirciler arasında karışıklığa neden oldu.)

  1. His inopportunity to apologize led to the breakdown of their relationship. (Özür dilemek için uygun zamanda davranmaması ilişkilerinin bozulmasına neden oldu.)
  2. The inopportuneness of the project’s launch led to its failure. (Projenin uygun olmayan lansmanı başarısızlığına neden oldu.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.