İnconspicuous İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İnconspicuous İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İnconspicuous Kelimesinin Anlamı:

İnconspicuous, görünmez veya farkedilmez anlamlarına gelen bir sıfattır.

1. The spy tried to remain inconspicuous while following his target. (Casus, hedefini takip ederken görünmez kalmaya çalıştı.)
2. The small bird’s inconspicuous coloring allowed it to blend in with its surroundings. (Küçük kuşun görünmez rengi, çevresiyle uyum içinde olmasına izin verdi.)
3. The jewelry thief dressed inconspicuously to avoid attracting attention. (Mücevher hırsızı, dikkat çekmemek için görünmez bir şekilde giyindi.)
4. The surveillance cameras were inconspicuously placed around the perimeter of the building. (Gözetim kameraları, binanın çevresine görünmez bir şekilde yerleştirildi.)
5. The witness was inconspicuous in the courtroom and went unnoticed by most people. (Tanık, mahkeme salonunda görünmezdi ve çoğu insan tarafından farkedilmedi.)
6. The undercover police officer tried to appear inconspicuous while gathering evidence. (Gizli polis memuru, kanıt toplarken görünmez görünmeye çalıştı.)
7. The graffiti artist left his mark inconspicuously on the wall, hoping not to get caught. (Grafiti sanatçısı, yakalanmamak için duvarda görünmez bir şekilde imzasını bıraktı.)
8. The software update was inconspicuous and did not disrupt the user’s experience. (Yazılım güncellemesi görünmezdi ve kullanıcının deneyimini bozmadı.)
9. The plainclothes police officer dressed inconspicuously to blend in with the crowd. (Sivil polis memuru, kalabalıkla karışmak için görünmez bir şekilde giyindi.)
10. The bug was inconspicuously hidden in the plant, waiting to be discovered. (Böcek, keşfedilmeyi bekleyen bitkide görünmez bir şekilde saklandı.)
11. The small town was inconspicuous and rarely visited by outsiders. (Küçük kasaba, görünmezdi ve nadiren yabancılar tarafından ziyaret edilirdi.)
12. The actor tried to be inconspicuous while walking through the busy airport. (Aktör, yoğun havalimanından geçerken görünmez görünmeye çalıştı.)
13. The car thief parked inconspicuously on a side street to avoid detection. (Araba hırsızı, tespit edilmekten kaçınmak için bir yan sokakta görünmez bir şekilde park etti.)
14. The security guard was inconspicuously watching the crowd for any suspicious behavior. (Güvenlik görevlisi, şüpheli herhangi bir davranış için görünmez bir şekilde kalabalığı izliyordu.)
15. The speaker’s message was inconspicuous, but powerful in its simplicity. (Konuşmacının mesajı görünmezdi, ancak basitliğinde güçlüydü.)

16. The restaurant’s inconspicuous entrance led to a hidden dining room. (Restoranın görünmez girişi, gizli bir yemek odasına açılıyordu.)
17. The thief stole the jewels inconspicuously, without anyone noticing. (Hırsız mücevherleri görünmez bir şekilde çaldı ve kimse fark etmedi.)
18. The plain packaging of the product was intentionally inconspicuous to prevent theft. (Ürünün sade ambalajı, hırsızlığı önlemek için kasıtlı olarak görünmezdi.)
19. The hidden camera was inconspicuously placed in the room to catch the thief. (Gizli kamera, hırsızı yakalamak için odaya görünmez bir şekilde yerleştirildi.)
20. The spy’s inconspicuous behavior allowed him to gather valuable information unnoticed. (Casusun görünmez davranışları, değerli bilgi toplamasına izin verdi.)