İncapacitated İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
İncapacitated Nedir?
İncapacitated kelimesi Türkçe’de “aciz, işlevsiz, yeteneksiz, işe yaramaz” anlamlarına gelir. İngilizce’de ise “unable to act or respond effectively; lacking power or ability” gibi anlamları vardır.
Örnek Cümleler:
- The accident left him incapacitated for months. (Kaza sonrası aylarca işlevsiz kaldı.)
- She was incapacitated by fear. (Korkudan aciz kaldı.)
- The stroke left him partially incapacitated. (Felç, onu kısmen işlevsiz bıraktı.)
- He became incapacitated due to a severe illness. (Ciddi bir hastalık nedeniyle aciz kaldı.)
- The broken arm incapacitated her from doing household chores. (Kırık kol, ev işleri yapmasını engelledi.)
- The virus left him incapacitated for weeks. (Virüs, onu haftalarca işlevsiz bıraktı.)
- She was incapacitated by a migraine. (Migren nedeniyle aciz kaldı.)
- His alcohol addiction left him incapacitated for years. (Alkol bağımlılığı, yıllarca aciz bıraktı.)
- The soldier was incapacitated in battle. (Asker savaşta işlevsiz hale geldi.)
- The medication left her incapacitated for hours. (İlaç, onu saatlerce işlevsiz bıraktı.)
- The lack of funding incapacitated the project. (Finansman eksikliği, projeyi işlevsiz kıldı.)
- The storm incapacitated the city’s infrastructure. (Fırtına, şehrin altyapısını işlevsiz hale getirdi.)
- The injury incapacitated him from playing sports. (Sakatlık, onu spor yapamaz hale getirdi.)
- The economic crisis incapacitated many businesses. (Ekonomik kriz, birçok işletmeyi işlevsiz hale getirdi.)
- The power outage incapacitated the hospital’s equipment. (Elektrik kesintisi, hastanenin ekipmanını işlevsiz kıldı.)
- The employee’s misconduct incapacitated his chances of promotion. (Çalışanın hataları, terfi şansını işlevsiz kıldı.)
- The legal dispute incapacitated the company’s operations. (Hukuk davası, şirketin işlemlerini işlevsiz hale getirdi.)
- The old age incapacitated her from doing certain activities. (Yaşlılık, belirli aktiviteleri yapamaz hale getirdi.)
- The faulty equipment incapacitated the factory’s production. (Arızalı ekipman, fabrikanın üretimini işlevsiz hale getirdi.)
- The lack of education incapacitated her from pursuing her dream career. (Eğitim eksikliği, hayalindeki kariyere ulaşmasını engelledi.)
- The severe weather conditions incapacitated the transportation system. (Şiddetli hava koşulları, ulaşım sistemini işlevsiz hale getirdi.)
- The company’s financial troubles incapacitated its ability to expand. (Şirketin finansal sıkıntıları, genişlemesine engel oldu.)
- The medication he took left him incapacitated for days. (Aldığı ilaç, onu günlerce işlevsiz bıraktı.)
- The lack of sleep incapacitated her from performing well at work. (Uyku eksikliği, işinde iyi performans göstermesini engelledi.)
- The fire incapacitated the building’s electrical system. (Yangın, binanın elektrik sisteminin işlevsiz hale gelmesine neden oldu.)
- The earthquake incapacitated the city’s infrastructure for months. (Deprem, şehrin altyapısının aylarca işlevsiz kalmasına neden oldu.)
- The criminal’s attack incapacitated the victim. (Suçlunun saldırısı, kurbanın işlevsiz hale gelmesine neden oldu.)
- The lack of proper training incapacitated the new employee from performing the job. (Uygun eğitim eksikliği, yeni çalışanın işi yapmasını engelledi.)
- The illness incapacitated her from attending the important meeting. (Hastalık, önemli toplantıya katılmasını engelledi.)
- The malfunctioning equipment incapacitated the lab’s experiments. (Arızalı ekipman, laboratuvardaki deneylerin işlevsiz hale gelmesine neden oldu.)
Hemen Yorum Yaz