İmprecate İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İmprecate İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İmprecate

Türkçe anlamı: Lanet etmek, beddua etmek

1. He implored her not to imprecate evil on him. (Ona kötülük etmemesi için yalvardı.)
2. It’s not appropriate to imprecate someone just because you’re angry. (Sadece sinirlendiğiniz için birisine beddua etmek uygun değildir.)
3. She had a tendency to imprecate people who didn’t agree with her. (Onunla aynı fikirde olmayan insanlara beddua etme eğilimi vardı.)
4. The old woman would often implicate the devil when she would imprecate anyone. (Yaşlı kadın birisine beddua ederken genellikle şeytana işaret ederdi.)
5. He was so angry that he began to implicate his own family when he would imprecate. (Çok sinirliydi ve beddua ederken kendi ailesine işaret etmeye başladı.)
6. The pastor warned the congregation not to imprecate each other over trivial matters. (Pastör, önemsiz konularda birbirlerine beddua etmemeleri konusunda cemaati uyardı.)
7. She would often imprecate her enemies, hoping that they would meet a terrible fate. (Düşmanlarına sık sık beddua ederdi, onların korkunç bir kaderle karşılaşmasını umarak.)
8. He regretted the moment he decided to imprecate his former boss. (Eski patronuna beddua etme kararını verdiği anı pişman oldu.)
9. She would imprecate under her breath, hoping that no one would hear her. (Kimse onu duymasın diye fısıltıyla beddua ederdi.)
10. The mother implored her children not to imprecate each other. (Anne, çocuklarına birbirlerine beddua etmemeleri için yalvardı.)
11. He couldn’t believe that his friend would implicate him when he would imprecate. (Arkadaşının beddua ederken ona işaret ettiğine inanamadı.)
12. She would often imprecate the traffic when she was stuck in it. (Trafikte sıkıştığında sıklıkla trafiğe beddua ederdi.)
13. He felt guilty for imprecating his ex-girlfriend, even though she had hurt him deeply. (Derinlemesine incitmesine rağmen eski sevgilisine beddua ettiği için suçlu hissetti.)
    14

14. The athlete was so angry that he began to imprecate the judges. (Sporcu o kadar sinirliydi ki hakemlere beddua etmeye başladı.)
15. The angry customer began to imprecate the waiter when his order was wrong. (Siparişi yanlış olduğunda öfkeli müşteri garsona beddua etmeye başladı.)
16. The teacher reminded the students that it’s not appropriate to imprecate each other. (Öğretmen öğrencilere birbirlerine beddua etmenin uygun olmadığını hatırlattı.)
17. She couldn’t believe that her coworker would imprecate her just because of a small mistake. (Küçük bir hatadan dolayı iş arkadaşının ona beddua ettiğine inanamadı.)
18. He would often implicate his ex-wife when he would imprecate. (Beddua ederken eski eşine sıklıkla işaret ederdi.)
19. The priest implored the congregation not to imprecate each other, but to love and forgive one another. (Papaz cemaate birbirlerine beddua etmemelerini, sevmelerini ve affetmelerini söyledi.)
20. She would always regret imprecating someone, even if they had wronged her. (Ona kötülük yapsalar bile birisine beddua ettiği için her zaman pişman olurdu.)