Hesitation İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Hesitation İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Hesitation İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Hesitation (Çekingenlik, Tereddüt) bir karar verirken ya da bir eylem yaparken şüphe, tereddüt etme, kararsızlık, tereddüt veya çekingenlik hissetmek anlamına gelir.

1. She hesitated before jumping off the diving board. (Atlama tahtasından atlamadan önce tereddüt etti.)
2. I hesitate to ask my boss for a raise. (Patronumdan zam istemekten tereddüt ediyorum.)
3. His hesitation made me think he was lying. (Onun tereddütü, yalan söylediğini düşünmeme neden oldu.)
4. She spoke with hesitation, unsure of what to say next. (Ne söyleyeceği konusunda emin olmadığı için tereddütle konuştu.)
5. He hesitated to answer the difficult question. (Zor soruya cevap vermekten tereddüt etti.)
6. She hesitated for a moment before entering the dark alley. (Karanlık bir ara sokaktan geçmeden önce bir an tereddüt etti.)
7. The team’s hesitation cost them the game. (Takımın tereddütü, onlara oyunu kaybettirdi.)
8. He hesitated to try the exotic food. (Egzotik yiyeceği denemekten tereddüt etti.)
9. The speaker’s hesitation caused the audience to lose interest. (Konuşmacının tereddütü, izleyicilerin ilgisini kaybetmesine neden oldu.)
10. She hesitated to accept the job offer. (İş teklifini kabul etmekten tereddüt etti.)
11. He hesitated before pushing the button. (Düğmeye basmadan önce tereddüt etti.)
12. Her hesitation showed that she was not confident in her decision. (Tereddütü, kararında güvenli olmadığını gösterdi.)
13. He spoke with hesitation because he was nervous. (Sinirli olduğu için tereddütle konuştu.)
14. The hesitation in her voice made it clear that she was lying. (Sesindeki tereddüt, yalan söylediğini açıkça ortaya koydu.)
15. She hesitated to ask for help, thinking it would make her look weak. (Zayıf görünmesine neden olacağı düşüncesiyle yardım istemekten tereddüt etti.)
16. His hesitation to commit to a relationship worried her. (İlişkiye bağlanmaktan tereddüt etmesi, onu endişelendirdi.)
17. She hesitated to take the risk. (Risk almaktan tereddüt etti.)
18. His hesitation caused him to miss his chance. (Tereddütü, fırsatını kaçırmasına neden oldu.)
19. She spoke with hesitation because she didn’t want to hurt anyone’s feelings. (Kimseyi incitmek istemediği için tereddütle konuştu.)
20. The hesitation in his voice made it clear that he wasn’t sure about his decision. (Sesindeki tereddüt, kararında emin olmadığını

ifade etti.)