Harder İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Harder
Harder, zorlu, güçlü veya sert anlamlarına gelen bir İngilizce kelime
- She tried harder to win the race. (O, yarışı kazanmak için daha çok çabaladı.)
- The math problem gets harder as you progress. (Matematik problemi ilerledikçe daha da zorlaşıyor.)
- He hit the nail harder to drive it into the wood. (Çiviyi ahşaba çakmak için daha sert vurdu.)
- The exam was much harder than I expected. (Sınav beklediğimden çok daha zordu.)
- The coach pushed the team harder during practice. (Antrenör, takımı antrenmanda daha sert zorladı.)
- The rock was so hard that the chisel broke. (Kaya o kadar sertti ki keski kırıldı.)
- She had to work harder than anyone else to get the promotion. (Terfi almak için herkesten daha çok çalışması gerekiyordu.)
- The job requires a harder work ethic than she’s used to. (İş, alışkın olduğundan daha sert bir çalışma etiğine ihtiyaç duyuyor.)
- He tried harder to impress his boss, but it didn’t work. (Patronuna daha çok etki etmek için daha çok çaba sarf etti, ama işe yaramadı.)
- The football team had a harder time winning this year. (Futbol takımı bu yıl kazanmak için daha zor bir zaman geçirdi.)
- She needed a harder brush to scrub the floors. (Zeminleri temizlemek için daha sert bir fırça gerekiyordu.)
- The fabric was harder than I thought, so I had to use a stronger needle. (Kumaş düşündüğümden daha sertti, bu yüzden daha güçlü bir iğne kullanmak zorunda kaldım.)
- The company made harder requirements for the job position. (Şirket iş pozisyonu için daha zorlu gereklilikler koydu.)
- The decision became harder when he found out the consequences. (Sonuçları öğrendiğinde, karar vermek daha da zorlaştı.)
- He ran harder than ever before in the marathon. (Maratonda daha önce hiç koşmadığı kadar sert koştu.)
- The speech was harder to understand because of the speaker’s accent. (Konuşmacının aksanı nedeniyle konuşma daha zor anlaşıldı.)
- The weather conditions made driving harder than usual. (Hava koşulları sürüşü normalden daha zor hale getirdi.)
- She had to work harder to maintain her weight loss. (Kilo vermek için daha çok çalışması gerekiyordu.)
- The stairs got harder to climb as she got older. (Yaşlandıkça merdivenleri çıkmak daha zor hale geldi.)
- The ice cream was so hard that it was difficult to scoop. (Dondurma o kadar sertti ki almak zor oldu.)
Harder
Harder, zorlu, güçlü veya sert anlamlarına gelen bir İngilizce kelime
- The harder she tried to calm down, the more nervous she became. (Sakinleşmeye çalıştıkça, o kadar sinirli hale geldi.)
- The coach demanded harder training sessions from the team. (Antrenör, takımdan daha zorlu antrenman seansları istedi.)
- The puzzle got harder as she progressed through the levels. (Seviyeleri geçtikçe bulmaca daha da zorlaştı.)
- The job required a harder work schedule than she was used to. (İş, alışkın olduğundan daha sert bir çalışma programı gerektiriyordu.)
- The fabric softener made the clothes feel softer, but harder to iron. (Kumaş yumuşatıcı kıyafetleri daha yumuşak hissettirdi, ancak ütülemesi daha zor hale getirdi.)
- The negotiations were becoming harder as both sides refused to compromise. (Her iki taraf da taviz vermediğinden, müzakereler daha zor hale geliyordu.)
- She had to push herself harder to achieve her fitness goals. (Fitness hedeflerine ulaşmak için kendisini daha çok zorlaması gerekiyordu.)
- The exam was getting harder with each passing minute. (Dakikalar geçtikçe, sınav daha da zorlaşıyordu.)
- He had to hit the ball harder to get it over the net. (Topu ağın üzerinden geçirmek için daha sert vurmak zorunda kaldı.)
- The book was harder to read than she thought, so she had to take breaks. (Kitap düşündüğünden daha zor okunuyordu, bu yüzden ara vermek zorunda kaldı.)
Hemen Yorum Yaz