Forfeit İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Forfeit İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Forfeit ile ilgili cümleler

Forfeit, “mahrum etmek” veya “vazgeçmek” anlamına gelir.

  1. He had to forfeit his position as CEO due to a scandal. (O bir skandal nedeniyle CEO pozisyonunu terk etmek zorunda kaldı.)
  2. The team will forfeit the game if they don’t show up on time. (Takım zamanında gelmezse oyunu kaybedecek.)
  3. She had to forfeit her deposit when she canceled the reservation. (Rezervasyonu iptal ettiğinde, depozitoyu kaybetmek zorunda kaldı.)
  4. The athlete was forced to forfeit his medal after testing positive for doping. (Sporcu, dopingle ilgili pozitif çıkması nedeniyle madalyasını kaybetmek zorunda kaldı.)
  5. They had to forfeit their vacation because of unexpected expenses. (Beklenmedik masraflar nedeniyle tatillerini iptal etmek zorunda kaldılar.)
  6. The defendant agreed to forfeit his assets as part of the plea bargain. (Sanık, anlaşmanın bir parçası olarak varlıklarından vazgeçmeyi kabul etti.)
  7. The company had to forfeit its license due to a violation of regulations. (Şirket, düzenlemelere aykırı davranması nedeniyle lisansını kaybetmek zorunda kaldı.)
  8. The team decided to forfeit the match in protest of the referee’s decision. (Hakemin kararına protesto olarak, takım maçtan vazgeçmeye karar verdi.)
  9. He had to forfeit his inheritance because he didn’t meet the conditions of the will. (Vasiyetin koşullarını yerine getirmediği için mirasından vazgeçmek zorunda kaldı.)
  10. The defendant was required to forfeit his passport as a condition of his release. (Tahliye koşulu olarak pasaportundan vazgeçmesi gerekiyordu.)
  11. They had to forfeit the game due to a shortage of players. (Oyuncu eksikliği nedeniyle oyunu kaybetmek zorunda kaldılar.)
  12. She had to forfeit her privacy in order to become a public figure. (Kamu figürü olmak için mahremiyetinden vazgeçmek zorunda kaldı.)
  13. The company had to forfeit its profits due to a lawsuit. (Dava nedeniyle şirket, kârlarından vazgeçmek zorunda kaldı.)
  14. He refused to forfeit his principles even in the face of pressure from his peers. (Yaşıtlarının baskısı karşısında bile prensiplerinden vazgeçmeyi reddetti.)
  15. The team was forced to forfeit the game due to bad weather. (Kötü hava koşulları nedeniyle takım maçtan vazgeçmek zorunda kaldı.)
  16. She had to forfeit her dream of becoming a doctor due to financial difficulties. (Maddi zorluklar nedeniyle doktor olma hayalinden vazgeçmek zorunda kald
  1. The defendant was ordered to forfeit his computer as evidence in the trial. (Davanın delili olarak bilgisayarından vazgeçmesi emredildi.)
  2. The company had to forfeit its license after repeatedly violating safety regulations. (Güvenlik düzenlemelerine tekrar tekrar uymadığı için şirket lisansını kaybetmek zorunda kaldı.)
  3. They had to forfeit their right to appeal the decision by missing the deadline. (Son tarihi kaçırarak kararın temyiz hakkından vazgeçmek zorunda kaldılar.)
  4. The athlete chose to forfeit the race after injuring his ankle during warm-up. (Isınma hareketleri sırasında ayak bileğini incittiği için yarıştan vazgeçmeyi tercih etti.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.