Flimsy İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Flimsy İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Flimsy Nedir?

Flimsy, zayıf, ince veya dayanıksız anlamına gelen bir İngilizce kelimedir.

Örnek Cümleler:

  1. The tent they brought was so flimsy that it collapsed in the wind. (Getirdikleri çadır çok inceydi, rüzgarda çöktü.)
  2. I didn’t like the dress because it was made of a flimsy material. (Elbiseyi beğenmedim, çünkü zayıf bir malzemeden yapılmıştı.)
  3. The argument he presented was quite flimsy and lacked evidence. (Sunduğu argüman oldukça zayıftı ve delil eksikliği vardı.)
  4. The flimsy bridge made me nervous to cross it. (Zayıf köprü, onu geçerken sinirli yapmıştı.)
  5. The flimsy packaging caused the product to arrive damaged. (Zayıf ambalajlama, ürünün zarar görmesine neden oldu.)
  6. He wore a flimsy jacket in the cold weather and got sick. (Soğuk havada ince bir ceket giydi ve hastalandı.)
  7. The flimsy paper tore easily when it was wet. (Zayıf kağıt, ıslakken kolayca yırtıldı.)
  8. The flimsy excuse he made was not believable at all. (Yaptığı zayıf bahane hiç inandırıcı değildi.)
  9. The flimsy construction of the building made it unsafe during the earthquake. (Binanın zayıf inşaatı, deprem sırasında güvensiz hale getirdi.)
  10. The flimsy chair couldn’t support his weight and broke. (Zayıf sandalye, onun ağırlığını taşıyamadı ve kırıldı.)
  11. The flimsy umbrella flew away in the strong wind. (Zayıf şemsiye, güçlü rüzgarda uçtu gitti.)
  12. The flimsy cover on the book was easily torn. (Zayıf kapak, kitap kolayca yırtıldı.)
  13. The flimsy lock on the door couldn’t keep the intruder out. (Kapıdaki zayıf kilit, hırsızı dışarıda tutamadı.)
  14. The flimsy material of the curtains didn’t block out the light. (Perdelerin zayıf malzemesi, ışığı engellemedi.)
  15. The flimsy foundation of the house caused it to sink over time. (Evin zayıf temeli, zamanla batmasına neden oldu.)
  16. The flimsy excuse she gave for being late was that she overslept. (Geç kalmak için verdiği zayıf bahane, uykusunu kaçırmış olmasıydı.)
  17. The flimsy plastic cup cracked when she dropped it on the floor. (Zayıf plastik bardak, yere düşürdüğünde çatladı.)
  18. The flimsy connection to the internet made it difficult to work online. (İ

nternet bağlantısı zayıf olduğundan, çevrimiçi çalışmak zordu.)
19. The flimsy structure of the paper airplane didn’t allow it to fly very far. (Kağıt uçağın zayıf yapısı, uzağa uçmasına izin vermedi.)

  1. The flimsy excuse he made for not finishing his homework was that his dog ate it. (Ödevini bitiremediği için yaptığı zayıf bahane, köpeğinin onu yediği oldu.)

(Türkçe çeviriler kalın olarak belirtilmiştir.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.