Flaunt İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Flaunt
Flaunt kelimesi, genellikle gösteriş yapmak, sergilemek veya övünmek anlamlarında kullanılır.
- She likes to flaunt her wealth. (O, zenginliğini gösteriş yapmaktan hoşlanır.)
- He flaunted his new car to his friends. (Arkadaşlarına yeni arabasını övündü.)
- The pop star loves to flaunt her designer clothes. (Pop yıldızı, tasarımcı kıyafetlerini sergilemeyi sever.)
- He flaunted his success in front of his ex-girlfriend. (Eski kız arkadaşının önünde başarısını övündü.)
- She was flaunting her beauty in the mirror. (O, aynada güzelliğini sergiliyordu.)
- The politician likes to flaunt his power. (Politikacı, gücünü göstermekten hoşlanır.)
- The company is flaunting its new product line. (Şirket, yeni ürün serisini tanıtmaktan gurur duyuyor.)
- The teenager flaunted his rebellious attitude. (Genç, isyankar tutumunu sergiledi.)
- She flaunted her knowledge of French to impress her boss. (Patronunu etkilemek için, Fransızca bilgisini gösteriş yaptı.)
- He always flaunts his good grades in school. (Okuldaki iyi notlarını her zaman övünür.)
- The model was flaunting her long legs on the runway. (Manken, podyumda uzun bacaklarını sergiliyordu.)
- The wealthy businessman flaunted his expensive watch. (Zengin işadamı, pahalı saatini gösteriş yaptı.)
- The athlete was flaunting his gold medal. (Sporcu, altın madalyasını övünüyordu.)
- She flaunted her new hairstyle at the party. (Partide yeni saç stilini sergiledi.)
- The celebrity was flaunting her relationship with the famous actor. (Ünlü, ünlü aktörle ilişkisini sergiliyordu.)
- He was flaunting his muscles in the gym. (Spor salonunda kaslarını sergiliyordu.)
- The artist was flaunting her latest painting in the gallery. (Sanatçı, son tablosunu galeride sergiliyordu.)
- The millionaire was flaunting his private jet. (Milyoner, özel jetini gösteriş yapıyordu.)
- She was flaunting her independence by traveling alone. (Yalnız seyahat ederek bağımsızlığını gösteriyordu.)
- The designer was flaunting her unique style on the catwalk. (Tasarımcı, özgün tarzını podyumda sergiliyordu.)
- He couldn’t resist flaunting his knowledge of the subject during the lecture. (Ders sırasında konuyla ilgili bilgisini göstermekten kendini alamadı.)
- The CEO was flaunting his company’s profits at the shareholders’ meeting. (CEO, hissedarlar toplantısında şirketin karını gösteriş yapıyordu.)
- She was flaunting her new engagement ring to all her friends. (Arkadaşlarına yeni nişan yüzüğünü sergiliyordu.)
- The politician was accused of flaunting his connections with powerful people. (Politikacı, güçlü insanlarla olan bağlarını gösteriş yapmakla suçlandı.)
- The chef was flaunting his culinary skills in the kitchen. (Aşçı, mutfakta yemek yapma yeteneğini sergiliyordu.)
- She was flaunting her body in the skimpy swimsuit. (O, küçük bikinisiyle vücudunu sergiliyordu.)
- The rapper was flaunting his expensive jewelry in the music video. (Rapçi, müzik videosunda pahalı mücevherlerini gösteriş yapıyordu.)
- The company was flaunting its eco-friendly initiatives. (Şirket, çevre dostu girişimlerini tanıtmaktan gurur duyuyordu.)
- She was accused of flaunting her privilege by the less fortunate people. (Az şanslı insanlar tarafından, ayrıcalıklarını gösteriş yapmakla suçlandı.)
- The athlete was flaunting his skills in front of the scouts during the tryouts. (Sporcu, seçmeler sırasında yeteneklerini gösteriş yaptı.)
Hemen Yorum Yaz