Flabby İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Flabby Nedir?
Flabby kelimesi Türkçede “sarkık, gevşek” gibi anlamlara gelir. Genellikle vücut yapısı veya kaslarla ilgili olarak kullanılır.
Örnek Cümleler:
- I need to work out more often, my arms are getting flabby. (Daha sık egzersiz yapmalıyım, kollarım sarkmaya başladı.)
- Her skin was flabby from extreme weight loss. (Aşırı kilo kaybından dolayı cildi gevşemişti.)
- The curtains were flabby and old. (Perdeler eski ve sarkıktı.)
- She was embarrassed by her flabby stomach. (Sarkık karın bölgesinden utanıyordu.)
- The chicken was flabby and tasteless. (Tavuk gevşek ve tatsızdı.)
- He was disappointed with his flabby performance in the game. (Oyunun performansı sarkık olduğu için hayal kırıklığına uğradı.)
- The flabby mattress made it hard to get a good night’s sleep. (Sarkık yatakta iyi bir uyku çekmek zordu.)
- She avoided wearing tight clothing because of her flabby arms. (Sarkık kollarından dolayı sıkı giysiler giymekten kaçındı.)
- His flabby attitude towards work was causing problems for the entire team. (İşe karşı sarkık tutumu, tüm takım için sorunlara neden oluyordu.)
- The old couch was flabby and uncomfortable. (Eski kanepe sarkıktı ve rahatsızdı.)
- She tried to tone her flabby thighs with exercise. (Egzersiz yaparak sarkık bacaklarını toparlamaya çalıştı.)
- The flabby balloon slowly deflated. (Sarkık balon yavaşça söndü.)
- The flabby tires made the car difficult to control. (Sarkık lastikler aracın kontrolünü zorlaştırdı.)
- He felt self-conscious about his flabby neck. (Sarkık boynundan dolayı utanıyordu.)
- The flabby lettuce had to be thrown away. (Sarkık marul çöpe atılmalıydı.)
- She felt the flabby texture of the overcooked chicken. (Aşırı pişmiş tavuğun sarkık dokusunu hissetti.)
- The flabby sound system made it hard to hear the movie. (Sarkık ses sistemi filmi duymayı zorlaştırdı.)
- He needed to tighten his flabby financial situation. (Sarkık mali durumunu düzeltmesi gerekiyordu.)
- The flabby rubber band couldn’t hold the papers together. (Sarkık lastik bant kağıtları bir arada tutamadı.)
- She wished she could get rid of her flabby arms before the wedding. (Düğünden önce sarkık kollarından kurtulabilseydi keşke.)
Türkçe Anlamları ile Örnek Cümleler:
- Kol kaslarım sarkıklaşıyor, daha sık egzersiz yapmalıyım. (I need to work out more often, my arms are getting flabby.)
- Aşırı kilo kaybından dolayı cildi gevşemişti. (Her skin was flabby from extreme weight loss.)
- Perdeler eski ve sarkıktı. (The curtains were flabby and old.)
- Sarkık karın bölgesinden utanıyordu. (She was embarrassed by her flabby stomach.)
- Tavuk gevşek ve tatsızdı. (The chicken was flabby and tasteless.)
- Oyunun performansı sarkık olduğu için hayal kırıklığına uğradı. (He was disappointed with his flabby performance in the game.)
- Sarkık yatakta iyi bir uyku çekmek zordu. (The flabby mattress made it hard to get a good night’s sleep.)
- Sarkık kollarından dolayı sıkı giysiler giymekten kaçındı. (She avoided wearing tight clothing because of her flabby arms.)
- İşe karşı sarkık tutumu, tüm takım için sorunlara neden oluyordu. (His flabby attitude towards work was causing problems for the entire team.)
- Eski kanepe sarkıktı ve rahatsızdı. (The old couch was flabby and uncomfortable.)
- Egzersiz yaparak sarkık bacaklarını toparlamaya çalıştı. (She tried to tone her flabby thighs with exercise.)
- Sarkık balon yavaşça söndü. (The flabby balloon slowly deflated.)
- Sarkık lastikler aracın kontrolünü zorlaştırdı. (The flabby tires made the car difficult to control.)
- Sarkık boynundan dolayı utanıyordu. (He felt self-conscious about his flabby neck.)
- Sarkık marul çöpe atılmalıydı. (The flabby lettuce had to be thrown away.)
- Aşırı pişmiş tavuğun sarkık dokusunu hissetti. (She felt the flabby texture of the overcooked chicken.)
- Sarkık ses sistemi filmi duymayı zorlaştırdı. (The flabby sound system made it hard to hear the movie.)
- Sarkık mali durumunu düzeltmesi gerekiyordu. (He needed to tighten his flabby financial situation.)
- Sarkık lastik bant kağıtları bir arada tutamadı. (The flabby rubber band couldn’t hold the papers together.)
- Düğünden önce sarkık kollarından kurtulabilseydi keşke. (She wished she could get rid of her flabby arms before the wedding.)
Hemen Yorum Yaz