Figuratively İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Figuratively Nedir?
Figuratively, bir şeyin gerçek anlamından ziyade mecazi veya hayalî bir anlam ifade ettiği durumda kullanılan bir zarftır.
Örnek Cümleler:
-
Figuratively
speaking, my heart is a puzzle that nobody has solved yet. (Mecazi olarak söylersek, kalbim hala çözülememiş bir bulmaca gibi.)
- It was raining cats and dogs,
figuratively
speaking, of course. (Tabiri caizse, kedi ve köpekler yağıyordu, mecazi olarak tabii.)
- His words were
figuratively
like knives, piercing her heart with every syllable. (Sözleri mecazi olarak bıçaklar gibi, her hecede kalbini delecekmiş gibi.)
- She was over the moon when she got the job,
figuratively
speaking. (Mecazi olarak söylersek, işi aldığında ayağa fırlamıştı.)
- The book was a rollercoaster of emotions,
figuratively
speaking. (Mecazi olarak söylersek, kitap bir duygusal yolculuktu.)
- He broke her heart into a million pieces,
figuratively
speaking. (Mecazi olarak söylersek, kalbini milyonlarca parçaya böldü.)
- The storm was a raging beast,
figuratively
speaking, tearing everything in its path. (Fırtına mecazi olarak öfkeli bir canavardı, yolundaki her şeyi yıkıp geçiyordu.)
- Her laughter was like music to his ears,
figuratively
speaking. (Mecazi olarak söylersek, gülmeleri onun için müzik gibiydi.)
- His words were like honey,
figuratively
speaking, sweet and comforting. (Mecazi olarak söylersek, sözleri bal gibiydi, tatlı ve rahatlatıcıydı.)
- The crowd was a sea of faces,
figuratively
speaking, all shouting and cheering. (Mecazi olarak söylersek, kalabalık yüzler deniziydi, hepsi bağırıp tezahürat yapıyordu.)
- The boss was a fire-breathing dragon,
figuratively
speaking, always ready to scorch his employees. (Mecazi olarak söylersek, patron bir ateş soluyan ejderhaydı, her zaman çalışanlarını yakmaya hazırdı.)
- The movie was a rollercoaster ride,
figuratively
speaking, with highs and lows that kept the audience on the edge of their seats. (Mecazi olarak söylersek, film bir heyecan treni yolculuğuydu, izleyicileri koltuklarının kenarında tutan inişleri ve çıkışları vardı.)
13. The child’s imagination was a wild jungle,
figuratively
speaking, full of exotic animals and hidden treasures. (Mecazi olarak söylersek, çocuğun hayal gücü vahşi bir ormandı, egzotik hayvanlarla ve gizli hazinelerle doluydu.)
14. The politician was a snake in the grass,
figuratively
speaking, always ready to stab his colleagues in the back. (Mecazi olarak söylersek, politikacı çimenlerin içinde bir yılan gibiydi, her zaman arkadaşlarını bıçaklamaya hazırdı.)
15. The sun was a fiery ball in the sky,
figuratively
speaking, casting its warm rays on everything below. (Mecazi olarak söylersek, güneş gökyüzünde ateşli bir top gibiydi, sıcak ışınlarını aşağıdaki her şeye yayıyordu.)
16. The city was a concrete jungle,
figuratively
speaking, with skyscrapers towering over everything. (Mecazi olarak söylersek, şehir bir beton ormanıydı, gökdelenler her şeyin üzerinde yükseliyordu.)
17. His mind was a labyrinth,
figuratively
speaking, full of twists and turns that nobody could navigate. (Mecazi olarak söylersek, zihninde labirent gibi bir şey vardı, kimse yönlendiremiyordu.)
18. The night was a blanket of darkness,
figuratively
speaking, covering everything in its path. (Mecazi olarak söylersek, gece karanlığın bir örtüsüydü, yolundaki her şeyi kapladı.)
19. The singer’s voice was a symphony,
figuratively
speaking, filling the room with its beautiful melodies. (Mecazi olarak söylersek, şarkıcının sesi bir senfoni gibiydi, güzel melodilerle odanın içini dolduruyordu.)
20. The storm clouds were a portent of doom,
figuratively
speaking, casting a dark shadow over the city. (Mecazi olarak söylersek, fırtına bulutları bir kıyamet alameti gibiydi, şehrin üzerine karanlık bir gölge düşürüyordu.)
Hemen Yorum Yaz