Eerie İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Eerie İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Eerie

Eerie, ürkütücü, korkutucu anlamlarına gelen bir İngilizce kelime olarak kullanılır.

1. The abandoned house had an eerie silence. (Terkedilmiş evde ürkütücü bir sessizlik vardı.)
2. The eerie fog made it difficult to see anything. (Ürkütücü sis her şeyi görmeyi zorlaştırdı.)
3. The eerie sound of footsteps echoed in the empty hallway. (Ürkütücü ayak sesleri boş koridorda yankılandı.)
4. The eerie atmosphere of the haunted castle made my hair stand on end. (Hayaletli kaledeki ürkütücü atmosfer tüylerimi diken diken etti.)
5. The eerie glow of the full moon illuminated the night sky. (Dolunayın ürkütücü ışıltısı gece gökyüzünü aydınlattı.)
6. The eerie feeling of being watched gave me chills. (İzleniyormuş hissinin ürkütücülüğü beni titretti.)
7. The eerie quiet of the forest was broken by a sudden howl. (Ormanın ürkütücü sessizliği ani bir ulumayla bozuldu.)
8. The eerie shadow moved across the wall, making me feel uneasy. (Ürkütücü gölge duvar boyunca hareket ederek beni huzursuz etti.)
9. The eerie laughter of the clown sent shivers down my spine. (Palyaçonun ürkütücü kahkahası omurgamda ürperti yarattı.)
10. The eerie eyes of the statue seemed to follow me wherever I went. (Heykelin ürkütücü gözleri, nereye gidersem gideyim beni takip ediyormuş gibi göründü.)
11. The eerie silence before the storm was unsettling. (Fırtınadan önceki ürkütücü sessizlik rahatsız ediciydi.)
12. The eerie darkness of the basement made me feel like I was in a horror movie. (Karanlık bodrumun ürkütücülüğü beni bir korku filmi içindeymişim gibi hissettirdi.)
13. The eerie stillness of the lake gave me a sense of foreboding. (Gölün ürkütücü durgunluğu ürkütücü bir öngörü hissi verdi.)
14. The eerie silence of the graveyard was only broken by the sound of my footsteps. (Mezarlığın ürkütücü sessizliği sadece ayak seslerimin sesiyle bozuldu.)
15. The eerie mist enveloped the town, creating an eerie atmosphere. (Ürkütücü sis kasabayı sardı, ürkütücü bir atmosfer yarattı.)
16. The eerie music playing in the old mansion added to the creepy ambiance. (Eski malikânedeki ürkütücü müzik, ürpertici atmosfere katkıda bulundu.)
17. The eerie figure lurking in the shadows made me nervous. (Gölgelerde pusuya yatan ürkütücü

figür beni sinirlendirdi.)
18. The eerie creaking of the old wooden floorboards made me jump. (Eski ahşap zeminin ürkütücü gıcırtısı beni sıçrattı.)

19. The eerie silence of the abandoned amusement park was eerie. (Terk edilmiş lunaparkın ürkütücü sessizliği ürkütücüydü.)
20. The eerie calmness in the face of danger was unsettling. (Tehlike karşısındaki ürkütücü sakinlik rahatsız ediciydi.)