Disgrace İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Disgrace
Disgrace kelimesinin Türkçe anlamı “utanç, leke, aşağılama” gibi olumsuz bir durum ya da hissi ifade eder.
- She felt a deep sense of disgrace when her lie was uncovered. (Yalanı ortaya çıktığında derin bir utanç hissetti.)
- The company suffered a great disgrace when the scandal broke out. (Skandal patlak verdiğinde şirket büyük bir leke yaşadı.)
- The politician’s actions brought disgrace upon his family. (Politikacının eylemleri ailesine aşağılama getirdi.)
- He was expelled from school in disgrace. (O, utancı içinde okuldan atıldı.)
- Her behavior was a disgrace to her profession. (Davranışı mesleğine aykırı bir şekildeydi.)
- He was full of disgrace for his behavior towards his colleagues. (Meslektaşlarına karşı davranışı nedeniyle utanç doluydu.)
- The team’s performance was a disgrace to their fans. (Takımın performansı hayranlarına bir utançtı.)
- His drunken behavior at the party was a complete disgrace. (Partideki sarhoş davranışları tam bir utançtı.)
- The company’s decision to lay off workers caused a great deal of disgrace. (Şirketin işçi çıkarma kararı büyük bir utanç yarattı.)
- The athlete’s use of performance-enhancing drugs was a disgrace to the sport. (Sporcu performans arttırıcı ilaçlar kullanması spora bir utanç getirdi.)
- She was filled with disgrace when she realized she had cheated on the exam. (Sınavda kopya çektiğini fark ettiğinde utançla doluydu.)
- The government’s handling of the crisis was a disgrace to the nation. (Hükümetin krizi yönetimi ülkeye bir utanç verdi.)
- His rude behavior towards the waiter was a disgrace to his manners. (Garsona karşı kaba davranışı, nezaketine bir leke getirdi.)
- The team’s loss in the championship was a disgrace to their coach. (Takımın şampiyonada kaybetmesi, antrenörlerine bir utanç verdi.)
- The company’s failure to pay its employees was a disgrace to its reputation. (Şirketin çalışanlarına ödeme yapamaması, şirketin itibarına bir leke getirdi.)
- The politician’s corruption scandal brought disgrace upon his party. (Politikacının yolsuzluk skandalı partisine aşağılık bir durum getirdi.)
- The company’s poor treatment of its customers was a disgrace to its industry. (Şirketin müşterilerine kötü davranışı, sektörüne bir leke getirdi.)
- The athlete’s violent behavior towards his opponent was a disgrace to his sport. (Sporcunun rakibine karşı şiddetli davranışı, spora bir utanç getirdi.)
- The teacher’s inappropriate relationship with a student was a disgrace to the school. (Ö
- The celebrity’s racist comments were a disgrace to her career. (Ünlünün ırkçı yorumları, kariyerine bir leke getirdi.)
Turkish:
- Yalanı ortaya çıktığında derin bir utanç hissetti.
- Skandal patlak verdiğinde şirket büyük bir leke yaşadı.
- Politikacının eylemleri ailesine aşağılama getirdi.
- Utancı içinde okuldan atıldı.
- Davranışı mesleğine aykırı bir şekildeydi.
- Meslektaşlarına karşı davranışı nedeniyle utanç doluydu.
- Takımın performansı hayranlarına bir utançtı.
- Partideki sarhoş davranışları tam bir utançtı.
- Şirketin işçi çıkarma kararı büyük bir utanç yarattı.
- Sporcu performans arttırıcı ilaçlar kullanması spora bir utanç getirdi.
- Sınavda kopya çektiğini fark ettiğinde utançla doluydu.
- Hükümetin krizi yönetimi ülkeye bir utanç verdi.
- Garsona karşı kaba davranışı, nezaketine bir leke getirdi.
- Takımın şampiyonada kaybetmesi, antrenörlerine bir utanç verdi.
- Şirketin çalışanlarına ödeme yapamaması, şirketin itibarına bir leke getirdi.
- Politikacının yolsuzluk skandalı partisine aşağılık bir durum getirdi.
- Şirketin müşterilerine kötü davranışı, sektörüne bir leke getirdi.
- Sporcunun rakibine karşı şiddetli davranışı, spora bir utanç getirdi.
- Öğretmenin öğrencisiyle uygun olmayan ilişkisi, okula bir leke getirdi.
- Ünlünün ırkçı yorumları, kariyerine bir leke getirdi.
Hemen Yorum Yaz