Dabble İn İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Dabble İn Nedir?
Dabble in, “hafifçe, yüzeyel olarak bir şeyle uğraşmak” anlamına gelen bir fiil öbeğidir.
Örnek Cümleler:
- I like to dabble in different types of art. (Farklı sanat türlerinde hafifçe uğraşmayı seviyorum.)
- She decided to dabble in gardening this summer. (Bu yaz bahçecilikle biraz uğraşmaya karar verdi.)
- He’s just dabbling in politics; he doesn’t take it seriously. (Siyasetle sadece hafifçe uğraşıyor; onu ciddiye almıyor.)
- I dabbled in playing the guitar when I was younger. (Gençken gitar çalmayı hafifçe denedim.)
- She likes to dabble in cooking, but she’s not very good at it. (Yemek yapmayı hafifçe denemeyi seviyor ama çok iyi değil.)
- He’s been dabbling in the stock market for a few months. (Birkaç aydır borsayla hafifçe uğraşıyor.)
- I want to dabble in writing a novel, but I don’t know where to start. (Bir roman yazmayı hafifçe denemek istiyorum ama nereden başlayacağımı bilmiyorum.)
- She’s been dabbling in photography for a while now. (Bir süredir fotoğrafçılıkla hafifçe uğraşıyor.)
- He dabbled in drugs when he was younger, but he’s since cleaned up his act. (Gençken uyuşturucuyla hafifçe uğraştı ama o zamandan beri kendini toparladı.)
- They like to dabble in wine tasting on the weekends. (Hafta sonları şarap tadımı yapmayı hafifçe seviyorlar.)
- She’s been dabbling in web design lately. (Son zamanlarda web tasarımıyla hafifçe uğraşıyor.)
- I used to dabble in skateboarding when I was a teenager. (Ergenken kaykay yapmayı hafifçe denedim.)
- He’s been dabbling in learning a new language. (Yeni bir dil öğrenmeyi hafifçe deniyor.)
- She dabbled in acting in college, but decided it wasn’t for her. (Üniversitede oyunculukla hafifçe uğraştı ama kendisi için olmadığına karar verdi.)
- They like to dabble in trying new foods when they travel. (Seyahat ettiklerinde yeni yiyecekler denemeyi hafifçe seviyorlar.)
- I’ve been dabbling in yoga for a few months now. (Birkaç aydır yoga yapmayı hafifçe deniyorum.)
- She’s been dabbling in painting, but she’s not very good yet. (Resim yapmayı hafifçe deniyor ama henüz çok iyi değil.)
- He likes to dabble in woodworking in
his free time. (Boş zamanlarında marangozlukla hafifçe uğraşmayı seviyor.)
19. She decided to dabble in entrepreneurship and started her own small business. (Girişimcilikle hafifçe uğraşmaya karar verdi ve kendi küçük işini açtı.)
- He’s been dabbling in meditation to help reduce stress. (Stresi azaltmak için meditasyonla hafifçe uğraşıyor.)
Hemen Yorum Yaz