Crinkle İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Crinkle İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Crinkle

Crinkle, Türkçede “buruşmak” anlamına gelir. Bu kelime genellikle bir yüzeyin buruşuk, kıvrımlı veya kıvrımlı hale gelmesini ifade etmek için kullanılır.

Örnek cümleler:

  1. I crinkled my shirt while packing it in my suitcase. (Valizime kıyafetimi yerleştirirken gömleğimi buruşturdum.)
  2. The paper crinkled as I folded it. (Katladığım kağıt buruştu.)
  3. She crinkled her nose at the smell of the cheese. (Peynirin kokusuna burun kıvırdı.)
  4. The old man’s eyes crinkled when he smiled. (Yaşlı adamın gözleri gülümserken kırıştı.)
  5. The leaves on the ground crinkled under our feet. (Ayaklarımızın altındaki yapraklar buruştu.)
  6. The plastic bag crinkled as I picked it up. (Aldığımda poşet buruştu.)
  7. Her dress crinkled after she washed it. (Elbiselerini yıkadıktan sonra buruştu.)
  8. The dog crinkled its nose in curiosity. (Köpek merakla burnunu buruşturdu.)
  9. He crinkled the paper to make it easier to grip. (Kavraması daha kolay olması için kağıdı buruşturdu.)
  10. The old book’s pages crinkled as I turned them. (Kitabın eski sayfaları çevirdiğimde buruştu.)
  11. The wrapper crinkled as I opened the candy bar. (Açarken çikolatanın ambalajı buruştu.)
  12. The fabric crinkled after being crammed into the small box. (Küçük kutuya sıkıştırıldıktan sonra kumaş buruştu.)
  13. The corners of his eyes crinkled when he laughed. (Gülünce gözlerinin köşeleri kırıştı.)
  14. The paper bag crinkled as I filled it with groceries. (Market alışverişi yaparken kağıt torba buruştu.)
  15. The wrinkles on her face crinkled even more when she frowned. (Kaşlarını çattığında yüzündeki kırışıklıklar daha da belirginleşti.)
  16. The curtains crinkled as the wind blew through the window. (Rüzgar pencereden geçerken perde buruştu.)
  17. The old letter crinkled in my hand as I read it. (Okurken elime aldığım eski mektup buruştu.)
  18. The aluminum foil crinkled as I wrapped it around the leftovers. (Artıkların etrafına sararken alüminyum folyo buruştu.)
  19. The plastic tablecloth crinkled as we spread it out on the table. (Masaya sererken plastik örtü buruştu.)
  20. The little girl’s face crinkled with delight when she saw the puppy. (Köpeği görünce küçük kızın yüzü mutlulukla kırıştı.)
  1. The chips in the bag crinkled as I reached for them. (Atıştırmalık çantadaki cipsler elimi uzattığımda buruştu.)
  2. The plastic wrapper crinkled loudly as I opened the new CD. (Yeni CD’yi açarken plastik ambalaj yüksek sesle buruştu.)
  3. His shirt sleeves crinkled when he rolled them up. (Kol düğmelerini sıvadığında gömlek kolları buruştu.)
  4. The wrinkles on the bedsheet crinkled under my weight. (Yataktaki kırışıklıklar ağırlığıma göre buruştu.)
  5. The package crinkled as I shook it to see what was inside. (İçinde ne olduğunu görmek için paketi salladığımda buruştu.)
  6. The plastic water bottle crinkled as I squeezed it to take a sip. (Bir yudum almak için sıktığımda plastik su şişesi buruştu.)
  7. The paper napkin crinkled as I wiped my mouth after eating. (Yemekten sonra ağzımı silerken kağıt peçete buruştu.)
  8. The candy wrapper crinkled as I tossed it into the trash can. (Çöp kutusuna atarken şeker kağıdı buruştu.)
  9. The flower petals crinkled as I pressed them in my scrapbook. (Hatıra defterime bastırdığımda çiçek yaprakları buruştu.)
  10. The leather jacket crinkled as he moved his arms. (Kollarını hareket ettirdiğinde deri ceket buruştu.)

(Türkçe karşılıklar parantez içinde verilmiştir.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.