Calcify İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Calcify:
(Türkçe anlamı: Kireçlenmek, kireçlenme oluşmak)
- The X-ray showed that the patient’s shoulder joint had started to calcify. (Röntgen, hastanın omuz eklemi kireçlenmeye başladığını gösterdi.)
- If the bone doesn’t heal properly, it may calcify and cause long-term pain. (Kemiğin uygun şekilde iyileşmediği durumlarda, kireçlenme oluşabilir ve uzun vadeli ağrılara neden olabilir.)
- As we age, our arteries tend to calcify, which can increase the risk of heart disease. (Yaşlandıkça, arterlerimiz kireçlenme eğilimindedir, bu da kalp hastalığı riskini artırabilir.)
- The fossilized dinosaur bones had completely calcified over millions of years. (Milyonlarca yıl boyunca fosilleşen dinozor kemikleri tamamen kireçlenmişti.)
- The doctor explained that calcification of the soft tissue in her foot was causing her pain. (Doktor, ayak bileğindeki yumuşak dokunun kireçlenmesinin ağrıya neden olduğunu açıkladı.)
- The aquarium owner had to replace the water filter because it was becoming calcified. (Akvaryum sahibi, filtre suyunun kireçlenmesi nedeniyle değiştirmek zorunda kaldı.)
- The old pipes in the building had become so calcified that they were no longer functional. (Binalardaki eski borular o kadar kireçlenmişti ki artık işlevsel değillerdi.)
- The dentist recommended using fluoride toothpaste to prevent calcification on the teeth. (Diş hekimi, dişlerdeki kireçlenmeyi önlemek için florürlü diş macunu kullanmayı önerdi.)
- The athlete’s MRI showed that his hip flexor had calcified due to a previous injury. (Sporcu MRG’sinde kalça fleksörünün önceki bir yaralanma nedeniyle kireçlendiği görüldü.)
- The researchers studied how calcification affects coral reefs in different environments. (Araştırmacılar, kireçlenmenin farklı ortamlarda mercan kayalıklarını nasıl etkilediğini inceledi.)
- The kitchen faucet was difficult to turn because the valve had calcified. (Mutfak musluğu vanası kireçlendiği için zor döndürülüyordu.)
- The doctor warned the patient that smoking could increase the risk of calcification in the arteries. (Doktor, sigaranın arterlerde kireçlenme riskini artırabileceği konusunda hastayı uyardı.)
- The water in the hot springs was high in minerals, which caused the rocks to calcify. (Sıcak su kaynaklarındaki su mineraller açısından zengin olduğu için kayaların kireçlenmesine neden oldu.)
- The musician’s hand had calcified from years of playing guitar. (Müzisyenin eli, yıll
ar boyunca gitar çalmasından dolayı kireçlenmişti.)
15. The medical team discovered calcifications in the patient’s breast tissue during a routine mammogram. (Tıbbi ekip, rutin bir mamogram sırasında hastanın meme dokusunda kireçlenmeler keşfetti.)
- The swimming pool tiles had become calcified due to hard water, and needed to be cleaned with a special solution. (Yüzme havuzu kiremitleri sert su nedeniyle kireçlenmişti ve özel bir çözümle temizlenmesi gerekiyordu.)
- The hiker found a calcified seashell on the beach and added it to his collection. (Yürüyüşçü plajda kireçlenmiş bir deniz kabuğu buldu ve koleksiyonuna ekledi.)
- The dentist used a special tool to remove calcified plaque from the patient’s teeth. (Diş hekimi, hastanın dişlerindeki kireçlenmiş plakaları çıkarmak için özel bir araç kullandı.)
- The geologist explained that the stalactites and stalagmites in the cave had formed through a process of calcification over thousands of years. (Jeolog, mağaradaki sarkıt ve dikitlerin binlerce yıl boyunca kireçlenme süreciyle oluştuğunu açıkladı.)
- The athlete’s calcified tendon had to be surgically repaired in order for him to compete again. (Sporcu, tekrar yarışmak için kireçlenmiş tendonunu cerrahi olarak onarmak zorunda kaldı.)
Hemen Yorum Yaz