Button İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Button İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Button Nedir?

Button İngilizcede “düğme” anlamına gelir. Bu kelime sıklıkla elektronik cihazlarda, giysilerde veya mobilyalarda kullanılan küçük bir nesneyi ifade eder. Genellikle bir düğme, basarak bir işlem gerçekleştiren bir mekanizmayı tetikler.

Örnek Cümleler:

1. Please press the button to start the game. (Lütfen oyunu başlatmak için düğmeye basın.)
2. This button doesn’t seem to be working. (Bu düğme çalışmıyor gibi görünüyor.)
3. She sewed a button onto her shirt. (Gömleğine bir düğme dikti.)
4. I accidentally pushed the wrong button. (Yanlışlıkla yanlış düğmeye bastım.)
5. The button on the remote control is broken. (Kumandanın düğmesi bozuk.)
6. He fastened the button on his coat. (Montunun düğmesini taktı.)
7. The button is missing from my jacket. (Ceketimden düğme eksik.)
8. She unbuttoned her blouse. (Bluzunun düğmelerini çözdü.)
9. The elevator button is stuck. (Asansör düğmesi sıkıştı.)
10. The button on the vending machine was jammed. (Otomatın düğmesi sıkıştı.)
11. I need to sew a button back on my pants. (Pantolonuma düğme dikmem gerekiyor.)
12. Can you help me button up my dress? (Elbisemi düğmeler misin?)
13. The button on my computer mouse is stuck. (Bilgisayar faremin düğmesi sıkıştı.)
14. The button on the thermostat adjusts the temperature. (Termostatın düğmesi sıcaklığı ayarlar.)
15. The button on the answering machine deletes the message. (Cevaplayıcının düğmesi mesajı siler.)
16. He pushed the button and the fireworks started. (Düğmeye bastı ve havai fişekler başladı.)
17. The button on the camera takes pictures. (Kameranın düğmesi fotoğraf çeker.)
18. I can’t find the button to turn off the alarm. (Alarmı kapatmak için düğmeyi bulamıyorum.)
19. The button on the microwave starts the cooking process. (Mikrodalganın düğmesi pişirme işlemini başlatır.)
20. She fixed the button on her son’s coat. (Oğlunun montundaki düğmeyi tamir etti.)

Button ile ilgili deyimler:

1. On the button – Tam zamanında (The meeting started on the button. – Toplantı tam zamanında başladı.)
2. Button up – Kapatmak, sıkmak (He buttoned up his jacket before going outside. – Dışarı çıkmadan önce ceketini düğmeleriyle kapattı.)
3. Push someone’s buttons – Birisinin sinirlerini bozmak (She knows exactly how to push his buttons. – O’nun sinirlerini nasıl bozacağını tam olarak biliyor.)
4. Button one’s lip – Susmak, sessiz kalmak (He buttoned his lip when the teacher entered the room. – Öğretmen sınıfa girdiğinde sessiz kalmayı tercih etti.)
5. Buttonhole someone – Birisini yakalamak, tuzağa düşürmek (He buttonholed me after the meeting to talk about a new project. – Toplantıdan sonra yeni bir proje hakkında konuşmak için beni yakaladı.)
6. The panic button – Panik butonu, acil durum çıkışı (The alarm has a panic button in case of an emergency. – Alarm acil durumda panik butonuna sahiptir.)
7. The reset button – Sıfırlama butonu (If the computer crashes, you can try pressing the reset button. – Bilgisayar çökerse, sıfırlama düğmesine basmayı deneyebilirsiniz.)
8. The snooze button – Uyku tuşu (He hit the snooze button on his alarm clock and went back to sleep. – Alarm saatinde uyku tuşuna basıp tekrar uyudu.)
9. The eject button – Atma butonu (Press the eject button to remove the CD from the player. – CD’yi çıkarmak için atma düğmesine basın.)
10. The power button – Güç düğmesi (To turn on the TV, press the power button on the remote. – Televizyonu açmak için kumandanın güç düğmesine basın.)