Budge İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Budge İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Budge kelimesinin Türkçe anlamı:

Budge kelimesi “yerinden kıpırdatmak, hareket ettirmek” gibi anlamlara gelir.

1. He couldn’t budge the heavy box. (O, ağır kutuyu kıpırdatamadı.)
2. My car won’t budge, the wheels are stuck. (Arabam hareket etmiyor, tekerlekler sıkışmış.)
3. She refused to budge from her decision. (O, kararından vazgeçmek istemedi.)
4. The protesters wouldn’t budge from their demands. (Protestocular, taleplerinden vazgeçmeye yanaşmadılar.)
5. The door is stuck and won’t budge. (Kapı sıkıştı ve kıpırdamıyor.)
6. The price is set and they won’t budge on it. (Fiyat belirlendi ve ondan vazgeçmeyecekler.)
7. He finally budged after much persuasion. (Çok ısrar sonunda o kıpırdadı.)
8. The couch is too heavy to budge. (Kanepe kıpırdatmak için çok ağır.)
9. She didn’t budge an inch from her stance. (O, duruşundan bir adım bile geri adım atmadı.)
10. The cat refused to budge from the window sill. (Kedi, pencere pervazından ayrılmak istemedi.)
11. The negotiations were at a standstill until one side budged. (Taraflardan biri kıpırdana kadar müzakereler durdu.)
12. The dog was so comfortable that it didn’t budge from its spot. (Köpek o kadar rahatladı ki yerinden kıpırdamadı.)
13. Despite their best efforts, the tree wouldn’t budge. (En iyi çabalarına rağmen, ağaç yerinden kıpırdamadı.)
14. She tried to budge the stubborn lock, but it wouldn’t open. (O, inatçı kiliti açmak için çabaladı ancak açılmadı.)
15. The budget won’t budge, so we’ll have to find other ways to cut costs. (Bütçe kıpırdamayacak, bu yüzden maliyetleri düşürmek için başka yollar bulmalıyız.)
16. He was determined not to budge on his principles. (O, prensiplerinden vazgeçmemeye kararlıydı.)
17. The snow was so deep that the car couldn’t budge. (Kar o kadar derin ki arabayı kıpırdatamadı.)
18. The building was so old that the doors wouldn’t budge. (Bina çok eski olduğu için kapılar kıpırdamadı.)
19. The traffic was at a standstill and no cars were budging. (Trafik durmuştu ve hiçbir araç kıpırdamıyordu.)
20. The teacher finally budged on the deadline and gave the students an extra day to complete the assignment. (Öğretmen sonunda ödevi tamamlamak için öğrencilere bir gün daha vermek konusunda kı

rdı.)

İfadelerle Budge kelimesinin kullanımı:

1. budge an inch: bir adım bile geri adım atmak istememek
2. budge from one’s decision: kararından vazgeçmemek
3. refuse to budge: kıpırdamamak, hareket etmemek
4. won’t budge: kıpırdamıyor, hareket etmiyor
5. finally budged: sonunda hareket etti
6. budge on something: bir konuda geri adım atmak

Örnek cümleler:

1. I don’t want to budge an inch on this matter, my mind is made up. (Bu konuda bir adım bile geri adım atmak istemiyorum, kararım kesin.)
2. The company refused to budge on the salary offer, which led to a strike. (Şirket, maaş teklifinden vazgeçmeye yanaşmadı, bu da greve neden oldu.)
3. The door is stuck and won’t budge, we’ll have to call a locksmith. (Kapı sıkıştı ve kıpırdamıyor, çilingir çağırmamız gerekecek.)
4. Despite our efforts, the stubborn old man refused to budge from his ways. (Çabalarımıza rağmen, inatçı yaşlı adam yollarından vazgeçmedi.)
5. The negotiations were at a standstill until the company finally budged on the issue of benefits. (Faydalar konusunda şirket sonunda geri adım attığı ana kadar müzakereler durdu.)
6. The rock was so heavy that it wouldn’t budge, no matter how hard we tried. (Kaya o kadar ağırdı ki, ne kadar çabalasak da kıpırdamadı.)
7. The government won’t budge on the issue of taxes, which has angered many citizens. (Hükümet, vergi konusunda geri adım atmayacak, bu da birçok vatandaşı öfkelendirdi.)
8. The budget is tight, but we might be able to budge on some expenses if we need to. (Bütçe sıkı, ancak gerektiğinde bazı harcamalar konusunda geri adım atabiliriz.)
9. The cat refused to budge from its favorite spot on the couch, even when we tried to move it. (Kedi, kanepe üzerindeki favori yerinden hareket etmeyi reddetti, hatta onu hareket ettirmeye çalıştığımızda bile.)
10. The car was stuck in the mud and wouldn’t budge, so we had to call for help. (Araba çamurda sıkıştı ve kıpırdamıyordu, bu yüzden yardım çağırmak zorunda kaldık.)