Brilliancy-Brilliance İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Brilliancy-Brilliance Nedir?
Brilliancy-Brilliance İngilizce bir kelime olup “parlaklık, ışıltı, muhteşemlik, zeka” gibi anlamlara gelmektedir.
- His performance was marked by brilliance. (Performansı muhteşemdi.)
- The brilliance of the fireworks amazed the audience. (Havai fişeklerinin ışıltısı izleyicileri hayrete düşürdü.)
- The diamond’s brilliance was unmatched. (Elmasın parlaklığı eşsizdi.)
- She is known for her intellectual brilliance. (Zeka üstünlüğü ile tanınıyor.)
- The artist’s paintings were full of brilliance and color. (Sanatçının tabloları parlaklık ve renklerle doluydu.)
- The play was a testament to the brilliance of the writer’s mind. (Oyun, yazarın zekasının bir kanıtıydı.)
- The brilliance of the sunrise was breathtaking. (Güneşin doğuşunun ışıltısı nefes kesiciydi.)
- The company’s success was due in part to the brilliance of its marketing team. (Şirketin başarısı, pazarlama ekibinin parlaklığına kısmen bağlıydı.)
- The scientist was awarded a prize for the brilliance of her research. (Bilim insanı, araştırmasının parlaklığı için ödül kazandı.)
- The young prodigy’s musical brilliance was evident from a very early age. (Genç dahi’nin müzikal parlaklığı çok erken yaşlardan itibaren belli oldu.)
- The play’s brilliance lay in its simplicity. (Oyunun parlaklığı basitliğinde yatıyordu.)
- The star’s brilliance was dimmed by personal scandals. (Yıldızın parlaklığı kişisel skandallarla karartıldı.)
- The building’s grandeur and brilliance impressed visitors. (Bina’nın görkemi ve parlaklığı ziyaretçileri etkiledi.)
- The young writer’s brilliance was recognized by literary critics. (Genç yazarın parlaklığı, edebi eleştirmenler tarafından tanındı.)
- The politician’s brilliance was evident in her ability to sway public opinion. (Politikacının parlaklığı, halkın görüşlerini etkileme yeteneğinde belli oldu.)
- The fireworks lit up the night sky with brilliance. (Havai fişekleri, gece gökyüzünü parlaklıkla aydınlattı.)
- The movie’s brilliance was in its innovative storytelling. (Filmin parlaklığı yenilikçi anlatımında yatıyordu.)
- The athlete’s brilliance on the field was matched by her humility off it. (Saha içindeki parlaklığı, saha dışındaki alçakgönüllülüğüyle eşleşti.)
- The city’s skyline was a testament to the brilliance of its architects. (Şehrin silueti, mimarların parlaklığına bir kanıtıydı.)
- The writer’s brilliance shone through
her sentence she wrote. (Yazarın parlaklığı her yazdığı cümlede parlıyordu.)
Hemen Yorum Yaz