Bluster İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Bluster İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Bluster Nedir?

Bluster İngilizce bir kelime olup “büyüklenme, gösteriş” gibi anlamlara gelir. Bir kişinin kendini abartarak, kibirli bir şekilde davranması ve diğerlerini küçümsemesi durumunda kullanılır.

Örnek Cümleler:

1. She blusters around the office like she owns the place. (O ofiste sanki onunmuş gibi büyükleniyor.)
2. Don’t let his bluster intimidate you; he’s all talk. (Onun gösterişine kapılma, o sadece laf yapıyor.)
3. His bluster can’t hide the fact that he’s terrified. (Korkusunu gizleyemez, büyüklenmesi.)
4. She blustered her way through the interview, but they saw right through her act. (Mülakatta gösteriş yaptı ama yaptığı numarayı anladılar.)
5. His bluster only made the situation worse. (Gösteriş yapması durumu sadece kötüleştirdi.)
6. Don’t be fooled by his bluster, he’s not as confident as he seems. (Gösterişine aldanma, o göründüğü kadar kendinden emin değil.)
7. His bluster turned out to be empty promises. (Gösterişi boş vaatlerle sonuçlandı.)
8. She blusters when she’s nervous. (Sinirli olduğunda büyükleniyor.)
9. His bluster was met with skepticism by the other team members. (Diğer takım üyeleri onun gösterişine şüpheyle yaklaştı.)
10. The bluster of the politician didn’t impress the audience. (Siyasetçinin gösterişi izleyicileri etkilemedi.)
11. His bluster was a front for his insecurity. (Gösterişi, kendine olan güvensizliğinin bir yansımasıydı.)
12. The bluster of the CEO made everyone in the room uncomfortable. (CEO’nun gösterişi odakta bulunan herkesi rahatsız etti.)
13. She blustered her way into the club, even though she didn’t have an invitation. (Davetiyesi olmadığı halde kulübe kendini gösteriş yaparak soktu.)
14. His bluster was a cover-up for his lack of knowledge on the subject. (Gösterişi, konu hakkında bilgisizliğini örtbas etmek için yapıyordu.)
15. The bluster of the coach motivated the team to win. (Antrenörün gösterişi takımı kazanmaya teşvik etti.)
16. She blustered her way through the speech, but everyone could tell she was nervous. (Konuşmasında gösteriş yaptı ama herkes sinirli olduğunu anladı.)
17. His bluster made him seem more confident than he actually was. (Gösterişi, gerçekte olduğundan daha kendinden emin görünmesini sağladı.)
18. The bluster of the salesman didn’t convince the customer to buy the product. (Satıcının gösterişi, müşteriyi ürünü almaya ikna etmedi.)
19. She bluster

ederek, made a scene when she didn’t get her way. (İstediği sonucu alamayınca gösteriş yaparak bir sahne oluşturdu.)
20. His bluster was a defense mechanism to hide his insecurities. (Gösterişi, kendine olan güvensizliğini gizlemek için bir savunma mekanizmasıydı.)