Arnuvo mimarisi hakkında bugün sizlere teknik ve estetik bilgiler verelim istedik. Arnuvo nedir ? 1880’li yılların sonunda sonlarında belirmeye başlayan Arnuvo (Fr. Art Nouveau) El Sanatçılarının yarattığı bir tarzdı. Bu yeni akım özünde çağının özgünlükten yoksun taklitçi sanatına baş kaldıran bir nitelik taşıyordu. O zamana kadar hiç yapılmamışlar başarılmaya çalışılıyordu. 19.yy.ın sonlarında Batı dünyası bilimsel teknolojinin ürünlerinin tadını çıkarmaya başlamıştı. Örneğin yapılar kaloriferle ısıtılıyor, elektrikle aydınlatılıyor, evlerde sıcak su akan banyolar bulunuyor, üst katlara asansörle çıkılıyordu. Aynı zamanda şehirlerde elektrikli tramvaylar, metro, kanalizasyon ve temiz su sistemleri yer alıyor; telgraf ve telefon kullanılıyordu. Bu yepyeni dünyadaki sanat anlayışı eskisinden farklı olmalıydı. Akımın Fransızca isminde “yenilik” (Art Nouveau), İngilizce’de ve İtalyanca’da “özgürlük” (Liberty Style, Stile Liberte), İspanyolca’da “modernizm” (Modernista), Almanca’da ise “gençlik” (Jugend Stil) vurgulanmıştı. Arnuvo sanatçıları çalışmalarını daha çok günlük kullanım eşyaları ve yapı tasarımı üzerinde yoğunlaştırmışlardı. El Sanatları Akımı’na özgü ince el işçiliği ve yapım yöntemleri uygulanıyor, gereğinde makinelere ve endüstri yöntemlerine de başvuruluyordu. Aydınların o sıralarda Orta Çağ yaşamına, Japon sanatına ve doğaya gösterdikleri ilgi, tasarımlarda kendini gösteriyordu. Bunun yanında saray stillerinden de esinleniyorlardı. Sembolist yaklaşımlar önemliydi. Tasarımlara organik biçimler hâkimdi. Bu yüzden Arnuvo’nun ilk akla gelen özelliği dalgalı çizgileriydi. Önceleri resim, baskı ve yüzey süslemelerinde kullanılan dalgalı çizgiler, metal ve seramik gibi kolay biçim verilebilen malzemelerle çalışan tasarımcıları da etkiledi. Giderek bu akım mobilya ve mimarlığa hâkim oldu. Sanatçılar kıvrılan dallar, uzun yapraklar, lale, zambak, nilüfer, su sineği, tavus kuşu, gizemli genç kadın figürleri ile yaşanılan çevrede adeta gerçek dışı bir ortam yaratabiliyorlardı. Pastel renkler kullanılıyor, farklı dokular yan yana getirilerek mekânda renklilik etkisi oluşturuluyordu.
Arnuvo mobilyalar bulundukları mekânla bütünleşmek üzere tasarlanırdı. Yüzeylerinde bulunan dekoratif unsurlar yer, duvarlar ve tavanda tekrarlanırdı. Perde, halı ve döşemelik kumaşlar bile bu uyumu tamamlamak üzere özel olarak dokunurdu. Takım anlayışı yaygındı. Yapı ile birlikte tasarlanmış yerli mobilyalar takımın bir parçası olarak görülürdü. Diğer yandan mobilyalar bulundukları mekânı bölümlere ayırmak için de kullanılırlardı. Bu amaçla özel dolaplar, kanepeler ve paravanlar tasarlanırdı. Birçok mobilya çeşitli fonksiyonları yerine getirmek üzere karmaşık bir yapıya sahipti. Örneğin bir kanepenin arkalığının üstünde raflar, kolluğunda sehpa tablası, oturma yerinin altında sandık bulunabiliyordu. Kısaca bu akımda işlevsellik ve mekân bütünlüğü sanatsal ifade kadar önemliydi.
Mobilyada Arnuvo akımı iki değişik uygulama içinde görülüyordu. Fransa’nın başı çektiği tarz, ahşabı biçimlendirmede bütün olanakların kullanılarak mobilyanın tüm yapısının kavisli çizgilerden meydana getirilmesiydi. Hector Guimar (1867-1942) ve Eugene Gaillard (1862-1933) bu tarz mobilyanın Paris’te en çok anılan ustalarındandı. Bu kentte Samuel Bing’in akıma adını veren “ La Maison de l’Art Nouveau” isimli dükkânında yalnız Fransızların değil, başka ülkelerden gelen sanatçıların da eserleri satılıyordu.
Burası aynı zamanda dönemin sanatçılarının popüler bir buluşma ve tartışma yeriydi. Fransa’da Nancy El Sanatları Okulu çevresinde Emile Gallé (1846-1904) ve Louis Majorelle (1859-1926), Belçika’da Victor Horta (1861-1947) ve Henry van de Velde (1863-1957), İspanya’da Antoni Gaudi (1852-1926) bu alandaki diğer önemli ustalardı. Ahşap mobilyalarda ayaklar ve iskeletteki kıvrımların Thonet tekniği ile elde edildiği örnekler vardı. Bu teknik kullanılmadığı zaman damarlı bir malzeme olan ahşapla kıvrımlar ancak kısa parçalar birbirine eklenerek sağlanabiliyordu. Bu açıdan kıvrımlı mobilyaların tasarımcıları teknolojiyi iyi bilseler bile çok yaratıcı olmak durumundaydılar. Yine de birçok örnekte ahşabın kişiliğine uymayan biçimlere zorlandığı oluyordu. Bazı tasarımcılar bu kıvrımları sağlamak için daha elverişli bir malzeme olan metal boru kullanıyorlardı.
Rokoko’yu anımsatan eğimli yüzeyler marketri ile yapılmış su dalgaları, bitkiler, hayvanlar ve insan figürleri ile donatılıyordu. Anlamlı deyimler ya da şiir dizelerinden oluşan yazılar da marketri yüzeylerde yer alabiliyordu. Masif ahşap panoların yüzeyleri sığ bir şekilde oyma yapılarak kabartma desenler elde ediliyordu. Rokoko’da olduğu gibi yüzey süslemelerini tamamlar nitelikte metal aksesuar kullanılıyordu. Ayaklarda ve mobilya iskeletinin görünen kısımlarında stilize edilmiş çiçek, böcek vb. heykelsi oymalar ustalıklı bir biçimde mobilya ile bütünleşiyordu. Daha önceki yüzyıllardaki saray stillerinin uygulamalarında klasik mimarinin öğeleri bir temel olarak kabul edildiğinden sanatçılar belirli kurallar içinde tasarım yaparlardı. Arnuvo sanatçılarını sınırlayan kurallar yoktu. Bu dönemde her öğe eskilere hiç bakmadan, baştan düşünülerek yaratılıyordu. Sembolizm önemliydi, tasarlanan mobilyalarla bir takım soyut kavramları da ifade etmeye çalışıyorlardı. Bazen bu ifade şekli abartılı, dramatik bir niteliğe bürünebiliyordu. Sivri köşeler ve düz yüzeylerden olabildiğince kaçınılmış olan mobilyanın temel yapısında ve yüzey donatımında asimetrik düzenlemelere sıkça rastlanıyordu. Bu tür mobilyaların özgün örnekleri daha çok 19.yy.’ın son on yılında üretilmişti. Halk tarafından hemen benimsenen akıcı çizgiler endüstri ürünlerinde çok tekrarlanarak özgünlüğünü çabuk yitirmişti.
Yenilikçi hareket 1900’den sonra da devam etmişti. Ancak endüstrileşmenin etkisi ile mobilyaların kurgusunda düz hatlar ve dik açılı birleşmeler yer almaya başlamıştı. Arnuvonun dalgalı çizgileri yalnız yüzeylere yerleştirilen süslemelerde kullanılıyor, mobilyanın yapısını etkilemiyordu. Sade köy mobilyalarını anımsatan çizgileri ile Arnuvo bu dönemde El Sanatları Akımı ile bütünleşmiş gibiydi. Yüzeylerde kullanılan desenler öncekiler gibi uzayıp giden kıvrımlar değil, yuvarlak biçimlerdi. Lale ve
zambakların yerini güller, uzun yaprakların yerini yürek biçiminde yayvan yapraklar almıştı. Düz çizgilerden oluşan soyut desenler de görülüyordu. Ancak bu desenlerin göze çarpmayacak, yumuşak bir üslupla uygulanmasına özen gösterilirdi.
Hemen Yorum Yaz