Antipathy İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Antipathy İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Antipathy

Antipathy, Türkçede “nefret, antipati, antipatik olma” gibi anlamlara gelir. Bir kişi ya da şey hakkında olumsuz duygulara neden olan bir durum söz konusudur.

Örnek cümleler:

1. I feel a strong antipathy towards people who mistreat animals. (Hayvanlara kötü davranan insanlara karşı güçlü bir antipati duyuyorum.)
2. Her antipathy she felt towards her ex-boyfriend disappeared when she saw him with his new girlfriend. (Eski erkek arkadaşıyla ilgili hissettiği tüm antipati, onu yeni kız arkadaşıyla görünce kayboldu.)
3. The antipathy between the two rival companies has been going on for years. (İki rakip şirket arasındaki antipati yıllardır devam ediyor.)
4. I don’t know why, but I feel a sense of antipathy towards that restaurant. (Nedenini bilmiyorum ama o restorana karşı bir antipati hissediyorum.)
5. His antipathy towards authority figures caused him a lot of problems in school. (Otorite figürlerine karşı duyduğu antipati, okulda ona birçok sorun yaşattı.)
6. The antipathy between the two neighbors was so strong that they couldn’t even exchange greetings. (İki komşu arasındaki antipati o kadar güçlüydü ki bile bile selam bile veremezlerdi.)
7. The teacher’s antipathy towards certain students was obvious to everyone in the class. (Öğretmenin belli öğrencilere karşı duyduğu antipati, sınıftaki herkes tarafından açıktı.)
8. He tried to hide his antipathy towards his sister’s new boyfriend, but she could tell. (Kız kardeşinin yeni erkek arkadaşına karşı duyduğu antipatiyi gizlemeye çalıştı ama o anlamıştı.)
9. The antipathy between the two political parties was evident in the debates. (İki siyasi parti arasındaki antipati tartışmalarda açıkça görülebilirdi.)
10. She couldn’t explain why, but she felt an antipathy towards the color yellow. (Nedenini açıklayamasa da, sarı renge karşı bir antipati hissediyordu.)
11. His antipathy towards his boss was the main reason he decided to quit his job. (Patronuna karşı duyduğu antipati, işini bırakmaya karar vermesinin ana nedeniydi.)
12. Despite their mutual antipathy, they had to work together on the project. (Karşılıklı antipatilerine rağmen, projede birlikte çalışmak zorundaydılar.)
13. She couldn’t understand why she felt such a strong antipathy towards her new neighbor. (Yeni komşusuna karşı neden bu kadar güçlü bir antipati hissettiğini anlayamadı.)
14. The antipathy between the two countries dates back centuries. (İki ülke arasındaki antip

15. His antipathy towards technology made it difficult for him to adapt to the modern world. (Teknolojiye karşı duyduğu antipati, modern dünyaya adapte olmasını zorlaştırdı.)
16. The antipathy between the two actors was so intense that they refused to be in the same movie together. (İki oyuncu arasındaki antipati o kadar yoğundu ki birlikte aynı filmde oynamayı reddettiler.)
17. Her antipathy towards public speaking made it hard for her to advance in her career. (Kamu konuşmalarına karşı duyduğu antipati, kariyerinde ilerlemesini zorlaştırdı.)
18. The antipathy he felt towards his ex-wife was understandable, but he tried not to let it affect their children. (Eski eşine karşı duyduğu antipati anlaşılır olsa da, çocukları etkilememeye çalıştı.)
19. The antipathy between the two sports teams was evident in the aggressive way they played against each other. (İki spor takımı arasındaki antipati, birbirlerine karşı saldırgan bir şekilde oynadıklarında belli oluyordu.)
20. She tried to overcome her antipathy towards spicy food, but she just couldn’t enjoy it. (Baharata karşı duyduğu antipatiyi yenmeye çalıştı ama sadece sevemiyordu.)