Aglow İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Aglow İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Aglow İle İlgili Cümleler

Aglow (sıfat): parlak, ışıldayan, ışık saçan, parlayan

  1. The city was aglow with lights during the festival. (Şehir festival boyunca ışık saçıyordu.)
  2. Her face was aglow with happiness. (Yüzü mutlulukla ışıldıyordu.)
  3. The sunset left the sky aglow with oranges and pinks. (Günbatımı turuncu ve pembe tonlarıyla ışıldayan bir gökyüzü bıraktı.)
  4. The fire left the room aglow with warmth. (Yangın odayı sıcaklıkla aydınlatmıştı.)
  5. The diamond necklace looked aglow under the bright lights. (Elmas kolye parlak ışıklar altında ışıldıyordu.)
  6. The church was aglow with candles during the wedding ceremony. (Kilise düğün töreni boyunca mumlarla aydınlanmıştı.)
  7. Her skin was aglow after the facial treatment. (Yüz bakımı sonrası cildi ışıldıyordu.)
  8. The stars were aglow in the clear night sky. (Yıldızlar açık gece gökyüzünde ışıldıyordu.)
  9. The fireworks left the sky aglow with color. (Havai fişekler gökyüzünü renklerle aydınlatmıştı.)
  10. The glowing embers of the fire provided a comforting warmth. (Alevlerin parlayan kıvılcımları rahatlatıcı bir sıcaklık sağladı.)
  11. The Christmas tree was aglow with ornaments and lights. (Noel ağacı süsleri ve ışıklarıyla ışıldıyordu.)
  12. The lighthouse beam was aglow in the stormy night. (Fener ışığı fırtınalı gecede parlıyordu.)
  13. The bride’s face was aglow with love and joy. (Gelinin yüzü aşk ve sevinçle parlıyordu.)
  14. The city skyline was aglow with the setting sun. (Şehir manzarası batan güneşle aydınlanmıştı.)
  15. The autumn leaves were aglow with vibrant hues. (Sonbahar yaprakları canlı tonlarıyla ışıldıyordu.)
  16. The concert hall was aglow with excitement and anticipation. (Konser salonu heyecan ve beklentiyle aydınlanmıştı.)
  17. The old church was aglow with the light streaming through the stained glass windows. (Eski kilise vitray pencerelerden süzülen ışıkla aydınlanmıştı.)
  18. The athlete’s face was aglow with sweat and determination. (Sporcunun yüzü ter ve kararlılıkla ışıldıyordu.)
  19. The lake was aglow with the reflection of the setting sun. (Göl batan güneşin yansımasıyla aydınlanmıştı.)
  20. The bride’s dress was aglow with sequins and beads. (G

elin elbisesi simler ve boncuklarla ışıldıyordu.)

Bu güzel manzaralar karşısında insanın içi ışıl ışıl oluyor!

The sight of these beautiful landscapes leaves one aglow with happiness! (Bu güzel manzaralar karşısında insanın içi mutlulukla ışıldar!)

The candles on the cake were aglow as we sang “Happy Birthday.” (Pastadaki mumlar “Mutlu Yıllar” şarkısı eşliğinde ışıldıyordu.)

The stage was aglow with the bright lights and colorful decorations. (Sahne parlak ışıklar ve renkli dekorasyonlarla aydınlanmıştı.)

The morning dew made the garden aglow with a fresh sparkle. (Sabah çiyi bahçeyi taze bir ışıltıyla aydınlatmıştı.)

The bride’s smile was aglow as she walked down the aisle. (Gelin yürürken yüzü güler yüzlü bir ışıltıya sahipti.)

The fireflies aglow in the meadow made it look magical. (Çayırlarda parlayan ateş böcekleri mekanı büyülü bir görünüme soktu.)

The city was aglow with excitement during the New Year’s Eve celebration. (Şehir yılbaşı kutlamaları sırasında heyecanla aydınlanmıştı.)

The sunsets at the beach leave the sky aglow with shades of red and orange. (Plajdaki günbatımları kızıl ve turuncu tonlarıyla gökyüzünü aydınlatır.)

The campfire made the forest aglow with warmth and light. (Kamp ateşi ormanı sıcaklık ve ışıkla aydınlatmıştı.)

The bright yellow flowers made the meadow aglow with color. (Parlak sarı çiçekler çayırları renklerle aydınlatmıştı.)

The aurora borealis made the sky aglow with shades of green and blue. (Kuzey Işıkları gökyüzünü yeşil ve mavi tonlarıyla aydınlatmıştı.)

The stadium was aglow with excitement as the home team scored the winning goal. (Stadyum ev sahibi takımın kazanan golünü atmasıyla heyecanla aydınlanmıştı.)

The party decorations made the room aglow with festivity. (Parti süsleri odasını kutlama havasıyla aydınlatmıştı.)

The moonlight made the ocean aglow with a silvery shine. (Ay ışığı okyanusu gümüş gibi aydınlatmıştı.)

The streetlights left the city aglow with a warm glow at night. (Sokak lambaları gece şehri sıcak bir ışıltıyla aydınlatmıştı.)

The snow-covered mountains were aglow with the first light of the sunrise. (Karla kaplı dağlar güneşin ilk ışıklarıyla aydınlanmıştı.)

The stained glass windows of the cathedral were aglow with the light of the sun. (Katedralin vitray pencereleri güneşin ışığıyla ayd

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.