Aggrandizement İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Aggrandizement: Yüceltme, büyütme, büyük gösterme
-
She was always seeking aggrandizement, trying to make herself appear more important than she really was.
(Türkçe: O her zaman yüceltme arayışında idi, gerçekten olduğundan daha önemli görünmeye çalışıyordu.) -
The CEO’s aggrandizement of his own accomplishments was off-putting to his employees.
(Türkçe: CEO’nun kendi başarılarını büyütmesi, çalışanları rahatsız ediciydi.) -
The politician’s aggrandizement of his own achievements was met with skepticism by the public.
(Türkçe: Politikacının kendi başarılarını büyütmesine, halk şüpheyle yaklaştı.) -
The artist was accused of aggrandizement when he claimed that his work was revolutionary.
(Türkçe: Sanatçı, eserinin devrimci olduğunu iddia ettiğinde yüceltme ile suçlandı.) -
The professor’s aggrandizement of his credentials was unnecessary; his reputation spoke for itself.
(Türkçe: Profesörün niteliklerini büyütmesi gereksizdi; ünü zaten kendisi hakkında konuşuyordu.) -
The CEO’s aggrandizement of the company’s profits was misleading; he failed to mention the layoffs that had occurred.
(Türkçe: CEO’nun şirketin karını büyütmesi yanıltıcıydı; meydana gelen işten çıkarmaları belirtmedi.) -
The politician’s aggrandizement of his experience was met with skepticism by his opponents.
(Türkçe: Politikacının deneyimini büyütmesine, rakipleri şüpheyle yaklaştı.) -
The athlete’s aggrandizement of his abilities was seen as arrogant by his teammates.
(Türkçe: Sporcu, yeteneklerini büyütmesi, takım arkadaşları tarafından kibirli olarak görüldü.) -
The student’s aggrandizement of his grades was pointless; no one cared except for him.
(Türkçe: Öğrencinin notlarını büyütmesi anlamsızdı; sadece kendisi dışında kimse umursamadı.) -
The actress’s aggrandizement of her beauty was seen as shallow by her critics.
(Türkçe: Aktrisin güzelliğini büyütmesi, eleştirmenleri tarafından yüzeysel olarak görüldü.) -
The politician’s aggrandizement of his accomplishments was seen as pandering by his constituents.
(Türkçe: Politikacının başarılarını büyütmesi, seçmenleri tarafından popülizm olarak görüldü.) -
The CEO’s aggrandizement of his company’s position in the market was seen as delusional by his competitors.
(Türkçe: CEO’nun şirketinin piyasadaki konumunu büyütmesi,
rekabetçileri tarafından hayalci olarak görüldü.)
-
The writer’s aggrandizement of his own work was seen as self-indulgent by his readers.
(Türkçe: Yazarın kendi eserini büyütmesi, okuyucuları tarafından kendini beğenmiş olarak görüldü.) -
The businessman’s aggrandizement of his net worth was seen as boastful by his colleagues.
(Türkçe: İş adamının net değerini büyütmesi, meslektaşları tarafından övüngen olarak görüldü.) -
The musician’s aggrandizement of his talent was seen as justified by his fans.
(Türkçe: Müzisyenin yeteneğini büyütmesi, hayranları tarafından haklı görüldü.) -
The professor’s aggrandizement of his research was seen as impressive by his peers.
(Türkçe: Profesörün araştırmasını büyütmesi, meslektaşları tarafından etkileyici olarak görüldü.) -
The CEO’s aggrandizement of his company’s innovations was seen as inspiring by investors.
(Türkçe: CEO’nun şirketinin yeniliklerini büyütmesi, yatırımcılar tarafından ilham verici olarak görüldü.) -
The politician’s aggrandizement of his policies was seen as ambitious by his supporters.
(Türkçe: Politikacının politikalarını büyütmesi, destekçileri tarafından iddialı olarak görüldü.) -
The artist’s aggrandizement of his work was seen as passionate by art critics.
(Türkçe: Sanatçının eserini büyütmesi, sanat eleştirmenleri tarafından tutkulu olarak görüldü.) -
The athlete’s aggrandizement of his achievements was seen as motivational by his fans.
(Türkçe: Sporcunun başarılarını büyütmesi, hayranları tarafından motivasyon kaynağı olarak görüldü.)
Hemen Yorum Yaz