Afloat İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Afloat İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Afloat

Afloat, “suda yüzüyor” anlamına gelir.

  1. I can’t believe the boat is still afloat after that storm. (Bu fırtınadan sonra teknenin hala suda olduğuna inanamıyorum.)
  2. The ducks were afloat on the pond. (Ördekler gölde yüzüyordu.)
  3. We need to keep the company afloat during these difficult times. (Bu zor zamanlarda şirketi ayakta tutmamız gerekiyor.)
  4. The bottle was afloat in the ocean for weeks before it washed up on shore. (Şişe, sahile vurmadan önce haftalarca denizde yüzdü.)
  5. The swimmers stayed afloat by treading water. (Yüzücüler suyun üstünde durmak için ayaklarını çırparak yüzdüler.)
  6. We had to abandon the sinking ship and stay afloat using life jackets. (Batan gemiyi terk etmek zorunda kaldık ve can yelekleri kullanarak suyun üstünde kalmaya çalıştık.)
  7. The economy is barely afloat due to the current situation. (Mevcut durum nedeniyle ekonomi zar zor ayakta kalmaktadır.)
  8. The fisherman set his nets afloat before sunrise. (Balıkçı, güneş doğmadan önce ağlarını suya bıraktı.)
  9. The buoy kept the anchor afloat. (Şamandıra, çapa halatını suyun üstünde tuttu.)
  10. The boat was left afloat in the harbor. (Tekne limanda su üzerinde bırakıldı.)
  11. The cargo was afloat on the barge. (Yük barjda su üzerindeydi.)
  12. She struggled to keep her head afloat in the rough water. (Sert suda başını suyun üstünde tutmak için mücadele etti.)
  13. The beach ball was afloat in the pool. (Plaj topu havuzda yüzüyordu.)
  14. The swimmer managed to stay afloat until the lifeguard rescued him. (Yüzücü, cankurtaran tarafından kurtarılana kadar suyun üstünde kalmayı başardı.)
  15. The ship was afloat again after repairs to the hull. (Gemi, gövde tamirleri yapıldıktan sonra tekrar su üzerindeydi.)
  16. The boat was tied afloat to the dock. (Tekne, iskeleye bağlı olarak suda kaldı.)
  17. The rubber duck was afloat in the bathtub. (Kauçuk ördek küvette yüzüyordu.)
  18. The swimmer struggled to stay afloat in the choppy waves. (Yüzücü, dalgalı suda suyun üstünde kalmak için mücadele etti.)
  19. The company managed to stay afloat by cutting costs. (Şirket, maliyetleri keserek ayakta kalmayı başardı.)
  20. The log was afloat in the river. (Kütük, nehirde suyun üstünde yüzüyordu.)
  1. The lifeboat kept the survivors afloat after the shipwreck. (Kurtarma botu, gemi enkazından sonra hayatta kalanları suyun üstünde tuttu.)
  2. The surfboard was afloat in the ocean waves. (Sörf tahtası, okyanus dalgalarında yüzüyordu.)
  3. The floating dock was a great addition to the marina. (Yüzen iskele, marinaya harika bir ekti.)
  4. The canoeists paddled hard to stay afloat in the rapids. (Kano sporcuları akıntılı sularda suyun üstünde kalmak için sert bir şekilde kürek çektiler.)
  5. The oil spill caused thousands of birds to struggle to stay afloat. (Petrol sızıntısı, binlerce kuşun suyun üstünde kalmak için mücadele etmesine neden oldu.)
  6. The children loved playing with their inflatable toys afloat in the pool. (Çocuklar havuzda şişme oyuncaklarıyla oynamaktan hoşlandılar.)
  7. The sailor was stranded afloat in the middle of the ocean. (Denizin ortasında mahsur kalan denizci suyun üstünde kaldı.)
  8. The boat was afloat once more after the leak was fixed. (Sızıntı düzeltildikten sonra tekne tekrar su üzerindeydi.)
  9. The small boat was struggling to stay afloat in the strong current. (Küçük tekne, güçlü akıntıda suyun üstünde kalmak için mücadele ediyordu.)
  10. The floating market was a popular tourist attraction in Thailand. (Yüzen pazar, Tayland’da popüler bir turistik cazibeydi.)

Overall, “afloat” is a versatile word that can be used in a variety of contexts to describe something floating on water or staying financially solvent.

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.