Abject İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Abject İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Abject

Abject, “sefil, perişan, aşağılık” anlamlarına gelir.

1. He was living in abject poverty. (O, sefil bir yoksulluk içinde yaşıyordu.)
2. She felt abject remorse for what she had done. (Yaptığı şeyden dolayı aşağılık bir pişmanlık duydu.)
3. The team’s performance was abject. (Takımın performansı aşağılık idi.)
4. He was an abject coward. (O, perişan bir korkaktı.)
5. They were living in abject fear of being caught. (Yakalanma korkusuyla sefil bir şekilde yaşıyorlardı.)
6. The conditions in the prison were abject. (Cezaevindeki şartlar sefildi.)
7. His abject apologies were not enough to make up for what he had done. (Yaptığı şeyi telafi etmek için yaptığı aşağılık özürler yeterli değildi.)
8. She was in an abject state of despair. (O, perişan bir umutsuzluk içindeydi.)
9. The company’s profits were in an abject state. (Şirketin karı sefil bir durumdaydı.)
10. The abject conditions in the refugee camp were heart-wrenching. (Mülteci kampındaki sefil koşullar yürek burkucuydu.)
11. He was treated with abject contempt by his colleagues. (Meslektaşları tarafından sefilleştirildi.)
12. The abject failure of the project was a huge disappointment. (Projenin sefilleşmesi büyük bir hayal kırıklığıydı.)
13. The abject poverty in the region was due to lack of employment opportunities. (Bölgedeki sefil yoksulluk, iş imkanlarının olmamasından kaynaklanıyordu.)
14. She made an abject apology for her mistake. (Hatası için aşağılık bir özür diledi.)
15. The abject conditions of the animals in the zoo were unacceptable. (Hayvanat bahçesindeki hayvanların sefil koşulları kabul edilemezdi.)
16. He lived an abject life of crime. (O, suç dolu sefil bir hayat yaşıyordu.)
17. The abject state of the building made it unsafe to live in. (Bina sefil bir durumdaydı ve içinde yaşamak güvensizdi.)
18. The abject lack of education in the region was a major concern. (Bölgedeki sefil eğitim eksikliği büyük bir endişeydi.)
19. She was treated with abject cruelty by her captors. (Tecavüzcüleri tarafından sefilleştirildi.)
20. The abject poverty in the area was evident in the children’s malnourished bodies. (Bölgedeki sefil yoksulluk, çocukların beslenme yetersizliğinde açıkça görülüyordu.)

21. He was so abject in his defeat that even his opponents felt sorry for him. (Yenilgisinde o kadar perişandı ki rakipleri bile ona acıdı.)
22. The abject lack of compassion shown by the government towards the refugees was shocking. (Hükümetin mültecilere karşı gösterdiği sefil merhametsizlik şok ediciydi.)
23. She was filled with abject terror as she heard footsteps approaching her. (Ayak seslerini duyduğunda sefil bir korkuyla dolmuştu.)
24. The abject failure of the company’s new product was a major setback. (Şirketin yeni ürününün sefilleşmesi büyük bir gerilemeydi.)
25. His abject surrender to temptation was disappointing. (Cezbediciliğe karşı sefil bir teslimiyeti hayal kırıklığı yarattı.)
26. The abject conditions of the workers in the factory were unacceptable. (Fabrikadaki işçilerin sefil koşulları kabul edilemezdi.)
27. She was living in abject loneliness after the death of her husband. (Kocasının ölümünden sonra sefil bir yalnızlık içinde yaşıyordu.)
28. The abject cruelty of the dictator towards his people was horrifying. (Diktatörün halkına karşı gösterdiği sefil acımasızlık korkunçtu.)
29. He made an abject apology to his wife for forgetting their anniversary. (Evlilik yıldönümlerini unutması nedeniyle karısına sefil bir özür diledi.)
30. The abject poverty of the slums was a stark contrast to the wealth of the city. (Kenar mahallelerdeki sefil yoksulluk, şehrin zenginliğiyle keskin bir tezat oluşturuyordu.)