Unbridled İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Unbridled
Unbridled kelimesi Türkçe’de “engellenmemiş, kontrolsüz, sınırsız” anlamlarına gelir.
- The unbridled enthusiasm of the crowd was contagious. (Kalabalığın kontrolsüz coşkusu bulaşıcıydı.)
- She had unbridled confidence in her own abilities. (Kendine olan sınırsız güveni vardı.)
- The company’s unbridled growth had a negative impact on the environment. (Şirketin kontrolsüz büyümesi çevreye olumsuz etki yaptı.)
- His unbridled temper often got him into trouble. (Kontrolsüz öfkesi sık sık ona sorun çıkarıyordu.)
- The singer’s unbridled passion for music was evident in every performance. (Şarkıcının müziğe olan sınırsız tutkusu her performansta açıkça görülüyordu.)
- The unbridled greed of the company’s executives led to their downfall. (Şirketin yöneticilerinin kontrolsüz açgözlülüğü onların çöküşüne neden oldu.)
- His unbridled love for adventure took him to some dangerous places. (Macera için sınırsız sevgisi onu bazı tehlikeli yerlere götürdü.)
- The unbridled joy on her face when she won the race was unforgettable. (Yarışı kazandığında yüzündeki kontrolsüz sevinç unutulmazdı.)
- The unbridled creativity of the artist was evident in every painting. (Sanatçının sınırsız yaratıcılığı her resimde açıkça görülüyordu.)
- The unbridled chaos of the city was overwhelming for some visitors. (Şehrin kontrolsüz kaosu bazı ziyaretçiler için eziciydi.)
- The company’s unbridled spending led to their financial troubles. (Şirketin kontrolsüz harcamaları finansal sorunlarına neden oldu.)
- Her unbridled laughter filled the room. (Kontrolsüz kahkahaları odayı doldurdu.)
- The unbridled power of the dictator was a threat to democracy. (Diktatörün kontrolsüz gücü demokrasi için bir tehditti.)
- He approached life with unbridled optimism. (Hayata sınırsız iyimserlikle yaklaştı.)
- The unbridled beauty of the sunset took our breath away. (Günbatımının kontrolsüz güzelliği bizi büyüledi.)
- The unbridled ambition of the politician ultimately led to his downfall. (Politikacının sınırsız hırsı sonunda onun çöküşüne neden oldu.)
- Her unbridled energy was contagious and inspired everyone around her. (Kontrolsüz enerjisi bulaşıcıydı ve herkesi etkiliyordu.)
- The unbridled passion between them was undeniable. (Aralarındaki kontrolsüz tutku inkar edilemezdi.)
- The unbridled aggression of the boxer scared his opponents. (Bokserin kontrols
üz agresifliği rakiplerini korkuttu.)
20. The unbridled freedom of expression was a fundamental right in their society. (İfade özgürlüğü kontrolsüz olmakla birlikte, toplumlarında temel bir hak olarak kabul ediliyordu.)
Hemen Yorum Yaz