
Unaristocratic İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Unaristocratic Nedir?
Unaristocratic, aristokratik olmayan, soyluluk sıfatına sahip olmayan anlamlarına gelir.
Örnek Cümleler:
-
She was unaristocratic but incredibly beautiful.
(Tanrıçalık düzeyinde güzelliği olsa da soylu bir kökenden gelmiyordu.) -
The unaristocratic family lived in a small village.
(Soylu bir aileden gelmeyen aile küçük bir köyde yaşıyordu.) -
His unaristocratic manners made him stand out from the rest of the guests.
(Onun soylu olmayan tavırları diğer misafirlerden farklı olmasına sebep oldu.) -
The unaristocratic couple was not welcomed by the high society.
(Soylu bir kökenden gelmeyen çift, yüksek sosyete tarafından hoş karşılanmadı.) -
Her unaristocratic accent revealed her humble background.
(Soylu bir kökenden gelmediği, mütevazi bir geçmişi olduğu aksanından belli oluyordu.) -
He was the only unaristocratic member of the royal family.
(Kraliyet ailesinin tek soylu olmayan üyesiydi.) -
The unaristocratic boy was ridiculed by his classmates.
(Soylu bir kökenden gelmeyen çocuk sınıf arkadaşları tarafından alay konusu oldu.) -
Her unaristocratic dress stood out in the formal gathering.
(Resmi toplantıda, soylu bir kökenden gelmeyen kıyafeti diğerlerinden ayrıldı.) -
The unaristocratic roots of the small town were evident in its architecture.
(Küçük kasabanın soylu köklerinden eser yoktu, mimarisi de buna işaret ediyordu.) -
He refused to conform to the unaristocratic expectations of society.
(Toplumun soylu kökenlere olan beklentilerine uymayı reddetti.) -
The unaristocratic girl had a heart of gold.
(Soylu bir kökenden gelmeyen kızın, altın kalbi vardı.) -
The unaristocratic politician was loved by the common people.
(Soylu bir kökenden gelmeyen siyasetçi, halk tarafından seviliyordu.) -
His unaristocratic behavior at the party shocked everyone.
(Onun parti sırasında sergilediği soylu kökenlere uymayan davranış herkesi şaşırttı.) -
The unaristocratic background of the artist did not diminish her talent.
(Sanatçının soylu kökenden gelmemesi, yeteneğini azaltmadı.) -
The unaristocratic neighborhood was filled with hardworking people.
(Soylu bir kökenden gelmeyen mahalle, çalışkan insanlarla doluydu.) -
The unaristocratic family struggled to make ends meet.
(Soylu bir kökenden gelmeyen aile, geçimlerini sağlamak için mücadele etti.) -
Her unaristocratic upbringing made her appreciate the little
things in life.
(Mütevazi bir çocukluk geçirmesi, hayatta küçük şeyleri takdir etmesini sağladı.)
-
The unaristocratic restaurant served the most delicious food in town.
(Soylu kökenlere sahip olmayan restoran, şehirdeki en lezzetli yemekleri sunuyordu.) -
The unaristocratic musician was a rising star in the music industry.
(Soylu bir kökenden gelmeyen müzisyen, müzik endüstrisinde yükselen bir yıldızdı.) -
The unaristocratic attitude of the teacher made the students feel comfortable.
(Öğretmenin soylu kökenlere uymayan tutumu, öğrencilerin rahat hissetmelerini sağladı.)
Hemen Yorum Yaz