
Tattered İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Tattered
Tattered kelimesi Türkçede “yırtık pırtık, paramparça, eski ve yıpranmış” gibi anlamlara gelir.
- My old backpack was tattered and falling apart. (Eski sırt çantam yırtık pırtıktı ve dağılıyordu.)
- She wore a tattered dress to the party. (Partiye yırtık bir elbise giydi.)
- The tattered flag flew proudly in the wind. (Yıpranmış bayrak gururla rüzgarla dalgalanıyordu.)
- He held a tattered book in his hands. (Elinde yıpranmış bir kitap tutuyordu.)
- The curtains were old and tattered. (Perdeler eski ve yırtıktı.)
- The tattered sofa was uncomfortable to sit on. (Yıpranmış kanepe üzerinde oturmak rahatsız ediciydi.)
- Her hair was tattered and unkempt. (Saçları yıpranmış ve dağınıktı.)
- The tattered pages of the journal were filled with memories. (Derginin yıpranmış sayfaları anılarla doluydu.)
- The tattered road map was difficult to follow. (Yıpranmış yol haritasını takip etmek zordu.)
- The tattered backpack was filled with books and papers. (Yıpranmış sırt çantası kitaplar ve kağıtlarla doluydu.)
- The tattered flag was a symbol of the country’s resilience. (Yıpranmış bayrak ülkenin dayanıklılığının bir sembolüydü.)
- The tattered clothes were donated to charity. (Yıpranmış giysiler hayır kurumuna bağışlandı.)
- The tattered carpet needed to be replaced. (Yıpranmış halı değiştirilmeliydi.)
- The tattered umbrella was useless in the rain. (Yıpranmış şemsiye yağmurda işe yaramazdı.)
- The tattered teddy bear was her favorite toy. (Yıpranmış ayı, onun favori oyuncaklarındandı.)
- The tattered flag had flown over the building for decades. (Yıpranmış bayrak bina üzerinde yıllarca dalgalanmıştı.)
- The tattered notebook contained her most precious memories. (Yıpranmış defter onun en değerli anılarını içeriyordu.)
- The tattered banner hung from the rafters. (Yıpranmış afiş kirişlerden sarkıyordu.)
- The tattered bookshelf was filled with books. (Yıpranmış kitaplık kitaplarla doluydu.)
- The tattered painting had seen better days. (Yıpranmış tablo daha iyi günlerini yaşamıştı.)
- The tattered curtains flapped in the breeze. (Yıpranmış perdeler hafif rüzgarla dalgalanıyordu.)
- The tattered flag was a reminder of the sacrifices made for freedom. (Yıpranmış bayrak özgürlük için yapılan fedakarlıkların bir hatırlatıcısıydı.)
- The tattered backpack had been with him on all his adventures. (Yıpranmış sırt çantası tüm maceralarında yanındaydı.)
- The tattered notebook held all of his scribbled ideas. (Yıpranmış defter tüm çiziktirilmiş fikirlerini içeriyordu.)
- The tattered shirt was his lucky shirt. (Yıpranmış gömlek onun şanslı gömleğiydi.)
- The tattered poster had been on his wall since childhood. (Yıpranmış poster çocukluğundan beri duvarında asılıydı.)
- The tattered blanket had been passed down through generations. (Yıpranmış battaniye nesiller boyu ailede kalıtılmıştı.)
- The tattered edges of the pages were evidence of its frequent use. (Sayfaların yıpranmış kenarları sık kullanımın kanıtıydı.)
- The tattered flag was raised in honor of the fallen soldiers. (Yıpranmış bayrak düşen askerler için saygıyla çekildi.)
- The tattered book held the secrets of a forgotten world. (Yıpranmış kitap unutulmuş bir dünyanın sırlarını barındırıyordu.)
Hemen Yorum Yaz