Nemesis İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Nemesis
Nemesis, İngilizcede “kahramanın karşılaştığı düşman veya rakip” anlamına gelir. Ayrıca mitolojide, tanrıların intikam ve adalet tanrıçası olarak da bilinir.
- The team’s nemesis defeated them in the championship game. (Takımın baş düşmanı, şampiyonada onları yenilgiye uğrattı.)
- The detective was determined to catch his nemesis, the notorious criminal. (Polis dedektifi, ünlü suçlusu olan düşmanını yakalamaya kararlıydı.)
- The rival company proved to be our nemesis in the market. (Rakip şirket, pazarda bize baş düşmanımız olduğunu kanıtladı.)
- The hero’s nemesis was a powerful villain with dark magic. (Kahramanın baş düşmanı, karanlık sihirdar olan güçlü bir kötü adamdı.)
- The professor’s nemesis was his own ego, which often led him astray. (Profesörün baş düşmanı, kendisiydi ve bu sık sık onu yanlış yollara sürüklüyordu.)
- The politician’s nemesis was the scandal that ended his career. (Politikacının baş düşmanı, kariyerini bitiren skandaldı.)
- The athlete’s nemesis was his own injury, which kept him from competing. (Sporcunun baş düşmanı, kendi sakatlığıydı ve bu onun yarışmasını engelledi.)
- The superhero’s nemesis was a mastermind criminal who always managed to escape. (Süper kahramanın baş düşmanı, her zaman kaçmayı başaran bir kriminal deha idi.)
- The artist’s nemesis was creative block, which often prevented him from making new work. (Sanatçının baş düşmanı, sık sık yeni eserler yapmasını engelleyen yaratıcı bloktu.)
- The captain’s nemesis was the storm that nearly sank the ship. (Kaptanın baş düşmanı, gemiyi neredeyse batıran fırtınaydı.)
- The student’s nemesis was the difficult exam that she had to pass to graduate. (Öğrencinin baş düşmanı, mezun olmak için geçmesi gereken zorlu sınavdı.)
- The company’s nemesis was the economic recession, which caused a decline in sales. (Şirketin baş düşmanı, satışlarda düşüşe neden olan ekonomik durgunluktu.)
- The journalist’s nemesis was censorship, which prevented her from reporting the truth. (Gazetecinin baş düşmanı, gerçeği rapor etmesini engelleyen sansürdü.)
- The spy’s nemesis was the enemy agent who was always one step ahead. (Casusun baş düşmanı, her zaman bir adım önde olan düşman ajanıydı.)
- The king’s nemesis was his own greed, which eventually led to his downfall. (Kralın baş düşmanı, kendi hırsları
- The writer’s nemesis was writer’s block, which made it difficult for her to produce new material. (Yazarın baş düşmanı, yeni materyal üretmesini zorlaştıran yazar bloğuydu.)
- The CEO’s nemesis was his own arrogance, which caused him to make poor business decisions. (CEO’nun baş düşmanı, kötü iş kararları almaya neden olan kendi kibiriydi.)
- The team’s nemesis was the opposing team’s star player, who scored all the goals. (Takımın baş düşmanı, rakip takımın yıldız oyuncusu idi ve tüm golleri attı.)
- The musician’s nemesis was stage fright, which made it difficult for her to perform in front of large crowds. (Müzisyenin baş düşmanı, büyük kalabalıkların önünde performans sergilemesini zorlaştıran sahne korkusuydu.)
- The company’s nemesis was the new competitor who offered better products at lower prices. (Şirketin baş düşmanı, daha iyi ürünleri daha düşük fiyatlarda sunan yeni rakipti.)
Hemen Yorum Yaz