Nemesis İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Nemesis İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Nemesis

Nemesis, İngilizcede “kahramanın karşılaştığı düşman veya rakip” anlamına gelir. Ayrıca mitolojide, tanrıların intikam ve adalet tanrıçası olarak da bilinir.

  1. The team’s nemesis defeated them in the championship game. (Takımın baş düşmanı, şampiyonada onları yenilgiye uğrattı.)
  2. The detective was determined to catch his nemesis, the notorious criminal. (Polis dedektifi, ünlü suçlusu olan düşmanını yakalamaya kararlıydı.)
  3. The rival company proved to be our nemesis in the market. (Rakip şirket, pazarda bize baş düşmanımız olduğunu kanıtladı.)
  4. The hero’s nemesis was a powerful villain with dark magic. (Kahramanın baş düşmanı, karanlık sihirdar olan güçlü bir kötü adamdı.)
  5. The professor’s nemesis was his own ego, which often led him astray. (Profesörün baş düşmanı, kendisiydi ve bu sık sık onu yanlış yollara sürüklüyordu.)
  6. The politician’s nemesis was the scandal that ended his career. (Politikacının baş düşmanı, kariyerini bitiren skandaldı.)
  7. The athlete’s nemesis was his own injury, which kept him from competing. (Sporcunun baş düşmanı, kendi sakatlığıydı ve bu onun yarışmasını engelledi.)
  8. The superhero’s nemesis was a mastermind criminal who always managed to escape. (Süper kahramanın baş düşmanı, her zaman kaçmayı başaran bir kriminal deha idi.)
  9. The artist’s nemesis was creative block, which often prevented him from making new work. (Sanatçının baş düşmanı, sık sık yeni eserler yapmasını engelleyen yaratıcı bloktu.)
  10. The captain’s nemesis was the storm that nearly sank the ship. (Kaptanın baş düşmanı, gemiyi neredeyse batıran fırtınaydı.)
  11. The student’s nemesis was the difficult exam that she had to pass to graduate. (Öğrencinin baş düşmanı, mezun olmak için geçmesi gereken zorlu sınavdı.)
  12. The company’s nemesis was the economic recession, which caused a decline in sales. (Şirketin baş düşmanı, satışlarda düşüşe neden olan ekonomik durgunluktu.)
  13. The journalist’s nemesis was censorship, which prevented her from reporting the truth. (Gazetecinin baş düşmanı, gerçeği rapor etmesini engelleyen sansürdü.)
  14. The spy’s nemesis was the enemy agent who was always one step ahead. (Casusun baş düşmanı, her zaman bir adım önde olan düşman ajanıydı.)
  15. The king’s nemesis was his own greed, which eventually led to his downfall. (Kralın baş düşmanı, kendi hırsları
  1. The writer’s nemesis was writer’s block, which made it difficult for her to produce new material. (Yazarın baş düşmanı, yeni materyal üretmesini zorlaştıran yazar bloğuydu.)
  2. The CEO’s nemesis was his own arrogance, which caused him to make poor business decisions. (CEO’nun baş düşmanı, kötü iş kararları almaya neden olan kendi kibiriydi.)
  3. The team’s nemesis was the opposing team’s star player, who scored all the goals. (Takımın baş düşmanı, rakip takımın yıldız oyuncusu idi ve tüm golleri attı.)
  4. The musician’s nemesis was stage fright, which made it difficult for her to perform in front of large crowds. (Müzisyenin baş düşmanı, büyük kalabalıkların önünde performans sergilemesini zorlaştıran sahne korkusuydu.)
  5. The company’s nemesis was the new competitor who offered better products at lower prices. (Şirketin baş düşmanı, daha iyi ürünleri daha düşük fiyatlarda sunan yeni rakipti.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.