İnsuperable İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
İnsuperable:
Türkçe Anlamı: Aşılamaz, yenilmez, üstesinden gelinemez
- Despite his best efforts, the challenge was insuperable. (En iyi çabalarına rağmen, zorluk aşılamazdı.)
- The team faced an insuperable obstacle in their quest for the championship. (Takım, şampiyonluğa ulaşma çabalarında aşılamaz bir engelle karşı karşıya kaldı.)
- The language barrier proved to be insuperable for the two parties to communicate effectively. (İki taraf için de etkili iletişim kurulamayan bir dil engeli aşılamaz olduğunu kanıtladı.)
- The company encountered insuperable financial problems, leading to its eventual bankruptcy. (Şirket, sonunda iflasa yol açan aşılamaz finansal sorunlarla karşılaştı.)
- The sheer size of the project made it insuperable for a single person to handle. (Projenin büyüklüğü, tek bir kişinin üstesinden gelmesi için aşılmazdı.)
- The complexity of the situation rendered it insuperable for even the most experienced negotiators. (En deneyimli müzakereciler için bile durumun karmaşıklığı, aşılamaz hale getirdi.)
- The disease proved insuperable for the medical team, despite their best efforts to find a cure. (Tıbbi ekip, bir çare bulmak için en iyi çabalarına rağmen hastalığın aşılamaz olduğunu kanıtladı.)
- The steep mountain terrain proved insuperable for the hikers, who eventually had to turn back. (Dik dağlık arazi, sonunda geri dönmek zorunda kalan yürüyüşçüler için aşılamazdı.)
- The language barrier between the two countries created an insuperable divide in their diplomatic relations. (İki ülke arasındaki dil engeli, diplomatik ilişkilerinde aşılamaz bir ayrılık yarattı.)
- The mental illness proved insuperable for the patient, who ultimately succumbed to it. (Hasta için akıl hastalığı, sonunda onu yenen bir aşılamaz sorun haline geldi.)
- The company’s strict policies made it insuperable for employees to speak out against unethical practices. (Şirketin sıkı politikaları, etik olmayan uygulamalara karşı çıkmayı aşılması zor hale getirdi.)
- The storm created insuperable obstacles for travelers trying to make their way through the city. (Fırtına, şehirde yolculuk yapmaya çalışanlar için aşılmaz engeller yarattı.)
- The cultural differences between the two groups made it insuperable for them to come to an agreement. (İki grup arasındaki kültürel farklılıklar, bir anlaşmaya varmayı aşılması zor hale getirdi.)
- The lack of funding made it insuperable for the charity organization to continue its operations. (Finansman eksikliği
- The lack of funding made it insuperable for the charity organization to continue its operations. (Finansman eksikliği, yardım kuruluşunun faaliyetlerine devam etmesini aşılması zor hale getirdi.)
- The technical problems were insuperable for the IT department, who had to seek outside help. (IT departmanı için teknik sorunlar, dış yardım almalarını gerektiren aşılmazdı.)
- The language barrier was insuperable for the travelers who were lost and needed directions. (Yolunu kaybeden ve yönlere ihtiyacı olan gezginler için dil engeli aşılamazdı.)
- The political divide between the two parties was insuperable, leading to a government shutdown. (İki parti arasındaki siyasi ayrım aşılamazdı ve hükümet kapanmasına neden oldu.)
- The physical distance between the two countries made it insuperable for them to establish regular trade relations. (İki ülke arasındaki fiziksel mesafe, düzenli ticari ilişkiler kurmalarını aşılması zor hale getirdi.)
- The mental block was insuperable for the writer, who struggled to find inspiration for her next book. (Yazar için zihinsel blok, bir sonraki kitabı için ilham bulmakta zorlandığı aşılmaz hale geldi.)
- The cultural divide between the generations proved insuperable for them to understand each other’s perspectives. (Kuşaklar arasındaki kültürel ayrım, birbirlerinin bakış açılarını anlamalarını aşılması zor hale getirdi.)
Hemen Yorum Yaz