İn Desperation İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İn Desperation İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Desperation (Umutsuzluk)

Desperation, bir kişinin içinde bulunduğu durumun çaresizlik, umutsuzluk ve korku hissiyle dolu olduğunu ifade eder.

Örnek cümleler:

1. The refugees were filled with desperation as they searched for a safe place to stay. (Mülteciler güvenli bir yer bulmak için arayış içinde umutsuzluk içindeydiler.)
2. I could feel the desperation in her voice as she begged for help. (Yardım isteyen sesindeki umutsuzluğu hissedebiliyordum.)
3. The company’s financial situation was one of desperation, with bankruptcy looming. (Şirketin mali durumu iflasın gölgesinde umutsuz bir haldeydi.)
4. The mother’s desperation to feed her children was evident in her face. (Çocuklarını beslemek için annenin yüzünde açık bir umutsuzluk vardı.)
5. His desperation for love led him down a dangerous path. (Aşk için olan umutsuzluğu onu tehlikeli bir yola sürükledi.)
6. The team’s desperation to win was palpable on the field. (Takımın kazanmak için olan umutsuzluğu sahada hissediliyordu.)
7. She acted out of desperation, not realizing the consequences of her actions. (Eylemlerini sonuçlarının farkında olmadan umutsuzluktan yaptı.)
8. The town was in a state of desperation as they faced a natural disaster. (Doğal bir afetle karşı karşıya kalan kasaba umutsuz bir durumdaydı.)
9. His desperation for attention drove him to do reckless things. (Dikkat çekmek için olan umutsuzluğu onu sorumsuz şeyler yapmaya itti.)
10. The sound of gunshots filled the air, creating an atmosphere of desperation. (Silah sesleri havayı doldurarak umutsuz bir atmosfer yarattı.)
11. Her face was etched with desperation as she searched for her lost child. (Kayıp çocuğunu arayışındaki umutsuzluk yüzüne kazınmıştı.)
12. The people in the war-torn country were living in a constant state of desperation. (Savaşın yıkımı içindeki insanlar sürekli bir umutsuzluk içinde yaşıyorlardı.)
13. He turned to drugs out of desperation, hoping they would ease his pain. (Acısını dindirmesi için umutsuzluğundan uyuşturuculara başvurdu.)
14. The company’s employees were in a state of desperation as layoffs loomed. (İşten çıkarmaların gölgesinde şirketin çalışanları umutsuz bir haldeydi.)
15. The fear and desperation in the animal’s eyes was heartbreaking. (Hayvanın gözlerindeki korku ve umutsuzluk yürek burktu.)
16. The feeling of desperation can often lead to irrational decision-making. (Umutsuzluk hissi sıklıkla mantıksız kararlar almaya yol açabilir.)
17. She clung to her faith in times of desperation,

finding solace in prayer. (Umutsuzluk anlarında dua ederek teselli buldu.)
18. The hopelessness and desperation of the situation made it seem impossible to overcome. (Durumun umutsuzluğu ve çaresizliği, üstesinden gelinemez gibi görünüyordu.)

19. His desperation to be accepted by his peers drove him to make poor choices. (Yaşadığı umutsuzluk onu yanındakiler tarafından kabul edilmek için kötü seçimler yapmaya itti.)
20. The town’s residents banded together in a show of desperation, determined to overcome the crisis. (Kasabanın sakinleri umutsuz bir gösteriyle bir araya gelerek krizi aşmaya kararlıydı.)

Overall, desperation is a powerful emotion that can drive people to act in extreme ways. It often arises when individuals feel helpless or hopeless in the face of difficult circumstances. However, it is important to remember that there is always hope and support available, even in the darkest of times.