İmpose İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İmpose İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İmpose

İmpose, bir şeyi zorla kabul ettirmek, dayatmak veya uygulamak anlamına gelir.

Örnek cümleler:

  1. The government imposed new taxes on cigarettes. (Hükümet sigaralara yeni vergiler uyguladı.)
  2. She always tries to impose her opinions on others. (O her zaman fikirlerini başkalarına dayatmaya çalışır.)
  3. The teacher imposed a strict deadline for the project. (Öğretmen projenin sıkı bir son teslim tarihi koymuştu.)
  4. The company imposed a dress code on its employees. (Şirket çalışanlarına bir kıyafet kodu uyguladı.)
  5. He imposed his will on the group. (O, grubun üzerinde iradesini kabul ettirdi.)
  6. The court imposed a sentence of five years in prison. (Mahkeme beş yıl hapis cezası verdi.)
  7. She felt that the rules imposed on her were unfair. (Kendisine dayatılan kuralların adil olmadığını düşündü.)
  8. The government imposed a ban on smoking in public places. (Hükümet, halka açık yerlerde sigara içme yasağı getirdi.)
  9. The school imposes strict disciplinary measures. (Okul sıkı disiplin önlemleri uygular.)
  10. The parents imposed a curfew on their teenage son. (Ebeveynler, ergen oğullarına bir sokağa çıkma yasağı getirdiler.)
  11. The landlord imposed a rent increase on his tenants. (Ev sahibi kiracılarına bir kira artışı uyguladı.)
  12. The judge imposed a fine on the defendant. (Hakim sanığa bir para cezası verdi.)
  13. The boss imposed unreasonable demands on his employees. (Patron çalışanlarına makul olmayan taleplerde bulundu.)
  14. The company imposed strict security measures after the theft. (Şirket hırsızlık sonrası sıkı güvenlik önlemleri aldı.)
  15. The new regulations imposed a limit on the number of guests. (Yeni düzenlemeler misafir sayısına bir sınırlama getirdi.)
  16. The teacher imposed a ban on cellphones during class. (Öğretmen ders sırasında cep telefonu kullanımına yasak getirdi.)
  17. The government imposed a quarantine on travelers from high-risk countries. (Hükümet, yüksek riskli ülkelerden gelen gezginlere karantina uyguladı.)
  18. The coach imposed a strict training regimen on the team. (Antrenör takıma sıkı bir antrenman programı uyguladı.)
  19. She refused to let anyone impose their beliefs on her. (O, hiç kimsenin inançlarını kendisine dayatmasına izin vermedi.)
  20. The company imposed a mandatory training program for all employees. (Şirket, tüm çalışanlar için zorunlu bir

eğitim programı uyguladı.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.