Heady İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Heady
Heady, Türkçe anlamıyla sarhoş edici, başdöndürücü anlamına gelmektedir. Bir durumun, olayın ya da düşüncenin insanı etkisi altına alması, onu heyecanlandırması, hayran bırakması anlamlarına gelir.
- The heady aroma of fresh coffee woke me up. (Taze kahvenin sarhoş edici kokusu beni uyandırdı.)
- She was caught up in the heady excitement of her first concert. (İlk konserinin başdöndürücü heyecanı içindeydi.)
- The heady perfume of the flowers filled the room. (Çiçeklerin sarhoş edici kokusu odayı doldurdu.)
- He experienced the heady rush of adrenaline during the race. (Yarış sırasında adrenalinin başdöndürücü hızını yaşadı.)
- The heady feeling of success overwhelmed her as she received the award. (Ödülü aldığında başdöndürücü bir başarı hissi onu kapladı.)
- He was swept away by the heady emotions of love. (Aşkın başdöndürücü duyguları onu sürükledi.)
- The heady mix of alcohol and music made for a wild party. (Alkollü içeceklerin ve müziğin başdöndürücü karışımı, vahşi bir partiye neden oldu.)
- The heady rush of success kept him motivated to achieve even more. (Başarı hissinin başdöndürücü hızı onu daha fazlasını başarmaya motive etti.)
- She felt a heady sense of freedom as she traveled solo for the first time. (İlk defa yalnız seyahat ettiğinde özgürlük hissinin sarhoş edici olduğunu hissetti.)
- The heady excitement of the crowd filled the stadium during the championship game. (Şampiyonluk maçı sırasında kalabalığın başdöndürücü heyecanı stadyumu doldurdu.)
- The heady mix of spices in the curry made it an unforgettable meal. (Körri içindeki baharatların başdöndürücü karışımı, unutulmaz bir yemek yaptı.)
- He experienced a heady sense of power as he made decisions that affected the company’s future. (Şirketin geleceğini etkileyen kararları verirken güç hissinin başdöndürücü olduğunu hissetti.)
- The heady rush of nostalgia overcame her as she looked at old family photos. (Eski aile fotoğraflarına baktığında nostaljinin başdöndürücü hızı onu kapladı.)
- The heady mix of fear and excitement made bungee jumping a thrilling experience. (Köprüden atlayışın başdöndürücü karışımı olan korku ve heyecan, heyecan verici bir deneyim yaptı.)
- The heady rush of adrenaline made her feel invincible as she skydived for the first time. (İlk defa paraşütle atlarken adrenalinin başdöndürücü hızı ona yenilmez hissettirdi.)
- The heady mix of passion and talent made her a successful artist. (Tutku ve yeteneğin başdöndürücü karışımı onu başarılı bir sanatçı yaptı.)
- The heady feeling of freedom made him quit his job and travel the world. (Özgürlük hissinin başdöndürücü olduğunu hissettiği için işini bıraktı ve dünya turuna çıktı.)
- The heady scent of the ocean air brought back memories of childhood summers. (Deniz havasının sarhoş edici kokusu çocukluk yazlarına dair anıları canlandırdı.)
- The heady mix of power and corruption led to the downfall of the government. (Güç ve yolsuzluğun başdöndürücü karışımı hükümetin düşüşüne yol açtı.)
- He felt a heady sense of accomplishment as he completed the marathon. (Maratonu tamamladığında başarı hissinin başdöndürücü olduğunu hissetti.)
Hemen Yorum Yaz